İKİNİN İKİNCİSİ
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz, Hz. Ebûbekir’i radıyallahu anh çok severdi. Her gün mutlakâ yanına uğrardı.[7] Ebûbekir de Allah Resûlü’nü görmeden huzur bulamazdı. Peygamber Efendimiz’in herhangi bir seriyye ile gönderdiği veya hac emîri tâyin ettiği günler hâriç, O’ndan hiç ayrılmadı. Yani ömürleri beraber geçti.
Hz. Ayşe radıyallahu anha şöyle anlatır:
“Resûlullah, Ebûbekir’in evine her gün ya sabah ya da akşam muhakkak uğrardı. Ancak, Allâh’ın kendisine hicret için izin verdiği gün, hiç âdeti olmadığı hâlde, tam öğle saatinde bize geldi. Babam onu görünce:
«–Resûlullah bu saatte gelmezdi. Mutlakâ mühim bir iş olmalı!» dedi.
Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellem içeri girince, babam oturduğu yerden kalkıp yerini O’na verdi. Babamın yanında ben ve kızkardeşim Esmâ vardı. Resûlullah babama:
«–Odadakileri dışarı çıkar, (mühim bir mesele konuşacağız)!» buyurdular. Babam:
«–Ey Allâh’ın Resûlü, onlar benim kızlarımdır (bir zarar gelir diye endişelenmeyin). Anam-babam Sana fedâ olsun, bu mühim mesele nedir?» diye sordu. Resûlullah:
«–Allah Teâlâ bana Mekke’den çıkarak hicret etmeme izin verdi.» buyurdular. Babam:
«–Ey Allâh’ın Resûlü! Ben de Sana arkadaşlık edecek miyim?» dedi. Fahr-i Kâinât Efendimiz:
«–Evet, beraberiz!» buyurdular.
Hazret-i Ebûbekir radıyallahu anh, sevincinden hüngür hüngür ağlamaya başladı. Vallâhi o güne kadar, bir kişinin sevinçten ağlayabileceğini hiç tahmin etmezdim.” (İbn-i Hişâm, II, 97-98)
Sevr Mağarası
Hicret esnâsında Sevr Mağarası’na doğru giderken Hazret-i Ebûbekir radıyallahu anh, Fahr-i Kâinât Efendimiz’in kâh önünde, kâh arkasında yürüyordu. Allah Resûlü:
“–Ey Ebûbekir, niçin böyle yapıyorsun?” diye sordular. Hazret-i Ebûbekir:
“–Yâ Resûlâllah! Müşriklerin arkanızdan yetişebileceğini düşünüyor, arkadan yürüyorum; ileride pusu kurup bekleyebileceklerini düşünüyor, önünüzden yürüyorum!” dedi.
Daha sonra Sevr Mağarası’na ulaştılar. Ebûbekir radıyallahu anh:
“–Yâ Resûlâllah! Ben mağarayı temizleyinceye kadar, Siz burada bekleyin!” dedi ve mağaraya girdi. Mağaranın içini temizledi. Eliyle yokluyor, bir delik bulduğunda hemen elbisesinden bir parça kesip orayı kapatıyordu. Bu minvâl üzere üst elbisesinin tamamını deliklere tıkadı, sadece bir delik kaldı. Ona da topuğunu koyduktan sonra:
“–Artık gelebilirsiniz ey Allâh’ın Resûlü!” dedi.
Hz. Ebûbekir’in üst kısmında elbise olmadığını fark eden Allah Resûlü:
“–Elbisen nerede, ey Ebûbekir?” diye hayretle sordu.
Hz. Ebûbekir de yaptıklarını anlattı. Bu âlicenap davranış karşısında son derece duygulanan Allah Resûlü, mübârek ellerini kaldırarak Ebûbekir için duâ ettiler.[8]
Müşrikler, mağaraya yaklaşırlarken endişeye kapılan Hazret-i Ebûbekir Sıddîk, Resûlullah Efendimiz’e:
“–Ben öldürülürsem, nihâyet bir tek kişiyim, ölür giderim. Fakat Sana bir şey olursa, o zaman bir ümmet helâk olur.” diyordu.
Peygamber Efendimiz ayakta namaz kılıyor, Ebûbekir radıyallahu anh de gözcülük yapıyordu. Bir ara:
“–Mekkeliler Sen’i arayıp duruyorlar. Vallâhi ben kendim için endişelenmiyorum. Fakat Sana zarar vermelerinden korkuyorum.” dedi. Resûl-i Ekrem Efendimiz ise:
“–Ey Ebûbekir! Mahzûn olma! Hiç şüphesiz Allah bizimle beraberdir!” buyurdular. (İbn-i Kesîr, el-Bidâye, III, 223-224; Diyarbekrî, I, 328-329)
Hz. Ebûbekir orada dolaşıp duran müşriklerin ayaklarını görünce de:
«–Ey Allâh’ın Resûlü! Eğer şunlardan biri eğilip aşağıya bakacak olursa mutlakâ bizi görür!» dedi. Resûlullah ise:
“–Üçüncüleri Allah olan iki kişiyi sen ne zannediyorsun, ey Ebûbekir?!” buyurdular. (Buhârî, Tefsîr, 9/9; Müslim, Fedâilu’s-Sahâbe, 1)
Hazret-i Ömer radıyallahu anh, halîfeliği zamanında bâzılarının kendisini Hazret-i Ebûbekir’e radıyallahu anh üstün tutar biçimde konuştuklarını işitmişti. Bu duruma çok kızdı. Daha sonra, çileli hicret günleri gözünde canlandı. Resûlullah ile Hazret-i Ebûbekir’in Sevr Mağarası’nda birlikte geçirdikleri geceyi hatırlattı ve büyük bir hasret içinde şöyle dedi:
“−Vallâhi, Hazret-i Ebûbekir’in o gecesi, Ömer’in bütün âilesinden daha hayırlıdır!..” (Hâkim, III, 7/4268)
Üçüncüleri Allah Olan İkinin İkincisi
İşte Hz. Ebûbekir radıyallahu anh, nice ilâhî esrar tecellîlerinin yaşandığı bu ulvî yolculuğun Sevr Mağarası safhasında, üç gün üç gece boyunca Efendimiz’in sadrından pek çok sır ve hikmet devşirdi. O husûsî yakınlığın yüksek fazîletine ve Allah Resûlü ile müstesnâ bir rûhî alışverişin büyük şerefine mazhar oldu. İlâhî esrâra gark olarak kalbi inkişâf ettirme dergâhı hâline gelen o mübârek mağarada, “üçüncüleri Allah olan ikinin ikincisi” pâyesine erdi. Resûlullah Efendimiz, bu azîz arkadaşına; “...Mahzûn olma, Allah bizimledir!..”[9] buyurdular. Böylece “maiyyet sırrı”nı, yani gönlün Allah ile beraberlik neticesinde ulaşacağı huzûr hâlinin keyfiyetini telkîn ettiler.
ALTIN SİLSİLE’NİN İLK HALKASI
Daha önce de ifâde edildiği üzere bu hâli ârifler, hafî/gizli zikir tâliminin başlangıcı ve gönülleri Allah ile itmi’nâna/huzûra erdirecek mânevî telkinlerin en mühim tezâhürlerinden biri olarak değerlendirmişlerdir. Bunun içindir ki, bu nebevî tâlim ve telkinlerin ilk tâlihli muhâtabı olan Hazret-i Sıddîk, -inşâallah- ucu kıyâmete kadar devam edecek olan Altın Silsile’nin, Peygamber Efendimiz’den sonraki ilk halkası olarak telâkkî edilmiştir.
Buradan şunu da anlıyoruz ki, bütün ulvî yolculuklarda maksat; Allah ve Resûlü’ne olan muhabbet, fedâkârlık ve hizmet nisbetinde hâsıl olur. Çünkü muhabbetin şartı, sevilen kişinin sevdiği şeyleri de sevmektir. Bu, sevilenin hâliyle hâllenip onunla aynîleşme yolunda mühim bir adımdır ki, Hazret-i Ebûbekir’in hayatı da bu hâlin sayısız misalleriyle doludur. Resûlullah ona şöyle buyurmuşlardır:
“Sen, Cennet’teki Kevser Havuzu’nun başında ve mağarada benim arkadaşımsın!” (Tirmizî, Menâkıb, 16/3670)
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz’in konuşmalarında sık sık Hazret-i Ebûbekir ve Hazret-i Ömer’in isimleri geçerdi. Efendimiz, birlikte bâzı işler yaptıklarını, beraberce bir yere gidip geldiklerini ifâde ederdi. İnsanların inanmakta zorlandıkları bâzı hârikulâde hâdiselerden bahsedince; “Buna ben inanırım, Ebûbekir ve Ömer de inanır.” buyururlardı. Bu da gösteriyor ki, onlar birbirlerinden hiç ayrılmıyor, devamlı beraber bulunuyorlardı. (Buhârî, Ashâbu’n-Nebî, 6, 8; Ahmed, I, 109, 112)
Hazret-i Ömer şöyle der:
“Resûlullah, Müslümanların meseleleri hakkında Ebûbekir (r.a.) ile gece geç vakitlere kadar konuşurlardı, ben de onlarla beraber olurdum.” (Tirmizî, Salât, 12/169)
Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellem bir gün Mescid’e girmişti. Bir tarafında Hazret-i Ebûbekir diğer tarafında da Hazret-i Ömer vardı. Efendimiz onların ellerini tutmuş, şöyle buyuruyordu:
“Kıyâmet günü biz böyle diriltileceğiz.” (Tirmizî, Menâkıb, 16/3669)