Gönlü cihad aşkıyla yanan ve Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimizin kendilerine binit bulamadığı için ağlayan, gözü yaşlı sahâbîlerden!... Fitne devirlerinde sünnete sımsıkı sarılmanın önemine dikkat çekilen hadis-i şerifi rivayet ederek ümmete ışık tutan bir sahabi!... O, Süleym oğulları kabilesine mensuptur. Künyesi Ebû Necih’dir. Suffe ehlinin önde gelenlerinden sayılmaktadır.

İrbaz ibni Sâriye radıyallahu anh Mekke’de İslâm’a girdikten sonra memleketine geri dönmüştü. Hayber Fethi yıllarında kabilesinden yedi gençle birlikte Medine’ye gelip Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimize biat etmişlerdir. Utbe bin Abd o günle ilgili olarak şunları anlatır:

“- Yedi kişilik bir heyetle Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimize gittiğimizde hepimiz gençtik. Heyetin en küçüğü ben, en büyüğümüz ise İrbaz ibni Sâriye idi. Hep birlikte biat edip İslam’la şereflendik.” der. (İsâbe, IV, 482)

İrbaz radıyallahu anh biattan sonra memleketine geri dönmedi. Mescidde suffeye yerleşti. İki Cihan Güneşi Efendimizden ilim irfan öğrendi. Bir gün Rasûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz’in yanlarına gelip şu müjdeyi verdiğini nakleder:

“-Sizin için gizlenen şeyi bilseydiniz, çektiğiniz sıkıntıdan dolayı bu kadar üzülmezdiniz. Fars ve Rum ülkelerini mutlaka fethedeceksiniz!” buyurduğunu rivayet eder. (Müsned, IV, 128)

CİHAD AŞKIYLA YANAN SAHABE

İrbaz İbni Sâriye radıyallahu anh cihad aşkıyla yanan, gözü yaşlı bir sahâbî idi. Cihada çıkmak için binit bulamadıkları için ağlayan ve Rasûlullah'a sallallahu aleyhi ve sellem müracaat edenler arasında o da vardı. Şu âyet onlar hakkında nâzil oldu:

“Kendilerine (binek sağlayıp) bindirmen için sana geldikleri zaman, sen ‘Sizi bindirecek bir şey bulamıyorum’ deyince, harcayacak bir şey bulamadıklarından dolayı üzüntüden gözlerinden yaş akarak dönen kimselere de sorumluluk yoktur. Onlar da kınanmazlar.”(Tevbe sûresi, 92)

İrbaz İbni Sâriye radıyallahu anh Hayber Fethine katılmıştı. O gün olup biten hadiselere ışık tutan şu hadis-i şerifi rivayet etmiştir.

İrbaz ibni Sâriye es-Sülemî radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre şöyle demiştir:

Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem ile birlikte Hayber Kalesi’ne varmıştık. Beraberinde ashâbından başka kimseler de vardı.

Hayber’in lideri, kale komutanı, inatçı, kurnaz ve haddini bilmez bir adamdı. Allah Rasûlü’ne gelerek tartışmaya girdi ve:

“–Ey Muhammed! Sizin, merkeplerimizi kesmeye, meyvelerimizi yemeye, kadınlarımızı dövmeye ne hakkınız var!? Bu sizin için helal mi?” diye sert bir tavır sergiledi.

Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz onun bu sözlerine çok kızdı ve celalli bir şekilde:

“–Ey İbn-i Avf! Atına bin, onlara doğru git ve şöyle seslen: Haberiniz olsun, cennet sâdece mü’minlere helâldir! diye haykır. Sonra namaz kılmak üzere toplanın diye nidâ et!” dedi.

Ashabın hepsi derhal namaz için toplandı. Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem onlara namaz kıldırdı. Sonra ayağa kalkıp şu nasihatta bulundu:

“–Sizden biri, (rahat) koltuğuna kurulup dayandığı yerden, Allâh’ın, Kur’ân’dakilerin hâricinde haramlarının bulunmadığını mı zannediyor?

Dikkat edin ve şunu iyi bilin ki, vallâhi ben de nasihatte bulundum. (Kur’ân’da olmayan bâzı şeyler) emrettim. Birçok şeyleri de yasakladım. Bunlar, Kur’ân’ın bir misli kadar, belki de daha fazladır. Allah Teâlâ Hazretleri, üzerlerinde olan vergiyi (borçları olan cizyeyi) ödeyip verdikten sonra, Ehl-i Kitâb’ın evlerine izinsiz girmenizi, kadınlarını dövmenizi, meyvelerini yemenizi helâl kılmamıştır” buyurdu.(Ebû Dâvûd, Harâc 31-33/3050)

İrbâz İbni Sâriye radıyallahu anh uzun bir ömür yaşamıştır. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimizin dâr-i beka’ya irtihalinden sonra Suriye’de Humus’a yerleşti.

Orada hadis sohbetleri yaparak etrafını aydınlatmaya çalıştı. Onlara ilim irfan öğretti. Ziyaretine gelenlere hadisler nakletti. Abdurrahman ibni Amr es-Sülemî ve Hucr ibni Hucr ondan istifade edenlerdendir. İkisinin birlikte rivayet ettikleri şu hadis-i şerif, Ebu Davud’un Süneninde şöyle yer almıştır.

Abdurrahman ibni Amr es-Sülemî ve Hucr ibni Hucr’dan rivayet edildiğine göre, her ikisi birden: “-Biz İrbâz İbni Sâriye radıyallahu anh’e geldik. Kendisine selam verdik. Biz sana hem ziyaret, hem hal hatır sormak, hem de senden bilgi almak, senin ilminden istifade etmek için geldik, dedik. O da bize Rasûlullah'ın sallallahu aleyhi ve sellem bir sabah namazından sonra yaptığı nasihatleri içeren şu hadis-i şerifi nakletti.

Ebû Necih İrbâz İbni Sâriye radıyallahu anh şöyle dedi:

“Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bize çok tesirli bir öğüt verdi. Bu öğütten dolayı kalpler ürperdi, gözler yaşardı. Bizler:

- Ey Allah’ın Resûlü! Bu öğüt, sanki ayrılmak üzere olan birinin öğüdüne benziyor, bari bize bir tavsiyede bulun, dedik. Bunun üzerine Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem :

– “Size, Allah’a çok saygı duymanızı, başınıza bir Habeşli köle bile emir olsa, onu dinleyip itaat etmenizi tavsiye ederim.

Benden sonra sağ kalıp uzunca bir hayat sürenler pek çok ihtilaflar görecekler. O zaman sizin üzerinize gerekli olan, benim sünnetime ve doğru yolda olan Hulefâ-yi Râşidîn’in sünnetine sarılmanızdır. Bu sünnetlere sımsıkı sarılınız. Sonradan ortaya çıkarılmış bid’atlardan şiddetle kaçınınız. Çünkü her bid’at dalâlettir, sapıklıktır”buyurdular. (Ebû Dâvûd, Sünnet 5; Tirmizi, İlim 16.)

Riyazussalihin Terceme ve Şerhinde bu hadisin çok geniş ve tatlı bir açıklaması vardır. Çok özet olarak şu kadarını olsun sizlerle paylaşmak istedim.

“Rasûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz, vaaz ve nasihat zamanını çok iyi gözetir, sahâbenin halini, vaktini ve içinde bulunduğu durumu dikkate alırdı.

Öğütleri kısa, özlü ve dikkat çekici idi. Bu sebeple sahâbe-i kirâm onu kolayca ezberleyip akıllarında tutarlar ve birbirlerine anlatıp aktarırlardı.

Sahâbe, Resûl-i Ekrem’in sözleri karşısında ürperir, kalpleri titrer ve gözlerinden yaş akıtarak ağlarlardı. Bütün bunlar, samimiyetle inanmanın, itaat arzusu içinde olmanın, Allah ve Resûlü’nü sevip, saymanın birer göstergesidir.

Sahâbe Resûlullah'ın sallallahu aleyhi ve sellem bir nevi veda konuşması yaptığını görünce, senden sonraki halimizin ne olacağını bize söyle, demek istediler.