Değerli okuyucularımız; Kalplerin huzura ermesi, yalnızca bir şartla mümkündür: Allah’a yakın olma ve O’nun sevgisini kazanma. Peygamber Efendimiz (sallâllâhu aleyhi ve sellem), “Kişi sevdiği ile beraberdir.” buyurarak, sevginin yegâne hedefinin Allah ve O’nun Rasûlü olması gerektiğine işaret etmiştir
Sevgi, sevdiğimizin her şeyini sevmeyi gerektirir ve bu bağlamda, Peygamberimizin (aleyhissalâtü vesselâm) hayat ve davranışlarına ittibâ etmek, kalpten bir sevgiyle O’na yönelmek, Allah’a olan sevgimizin ve bağlılığımızın temel taşını oluşturur.
Kur’ân-ı Kerim’de, kalplerin huzur bulmasının yalnızca Allah’ı zikretmekle mümkün olduğu belirtilmiştir. Cenâb-ı Hak, “Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) ayetiyle, zikir ve dua ile ruhsal dinginliğin elde edileceğini vurgulamaktadır. Bu bağlamda, zikrullah ve salât-ı şerife, mânevî varlığımızın gıdası ve ebedî saâdetimizin teminatıdır.
Kalplerin huzura kavuşabilmesi için sürekli bir zikir hali içinde olmak gerekir. Bu, hayatımıza manevi bir lezzet ve halâvet katacak, ruhsal bir dinginlik sağlayacaktır. Allah’a yaklaşmanın ve O’nun sevgisini kazanmanın yolu, zikri daimi olarak hayatımıza entegre etmekten geçer. Böylece, sadece ruhsal değil, aynı zamanda dünyevi huzuru da elde edebiliriz.
Sonuç olarak, kalpler huzuru yalnızca Allah’a olan samimi sevgimizle ve O’nun Rasûlü’ne olan bağlılığımızla bulur. Bu sevgi ve bağlılık, hayatımızın her anında bize rehberlik edecek ve manevi bir dinginlik sağlayacaktır. Zikir ve salât, bu yolda bize en büyük yardımı sunacak ve kalplerimizi huzurla dolduracaktır.