Tedavi hususunda tatlı söz ve iyi davranışların, moral takviyesinin hastaların iyileşmesinde özel önemi bulunmaktadır. Psikolojik, ruhi, fiziksel rahatsızlıkların tedavisinde inanç ve moralin etkisi göz ardı edilemez. Hz. Peygamber (s.a.s.) (s.a.s.), tedavi yöntemleri olarak dua ve Kur’an’a özel önem vermiştir. Sözlerin en güzeli olan Kur’an’ı şifa olarak belirtir ve “İlaçların hayırlısı Kur’an’dır.” (İbn Mâce, Tıb, 41) buyurur. Allah’ın Resulü kendi rahatsızlığında da Kur’an okumuş (Buhârî, Tıb, 32), tedavi amaçlı olarak da Kur’an okunmasını tasvip ve tavsiye etmiş (Tirmizî, Tıb, 20), manevi yönden tedaviyi desteklemek sadedinde karın ağrısı çeken bir sahabiye namaz kılmayı tavsiye etmiştir. (İbn Mâce, Tıb, 10)
Hasta olan kimse, ihtiyarlık ve ölüm dışında her hastalığın mutlaka bir çaresi olduğunun bilinciyle uzman hekimlere müracaat ederek tedavi yollarını aramalı, bunun yanında Yüce Allah’a sığınıp şifa vermesi için dua etmelidir. Bu maksatla bazı âlimler; Kur’an-ı Kerim’den (Tevbe 14, Yûnus 57, Nahl 69, Şuarâ 80, Fussilet 44) gibi şifa konulu ayetlerin okunmasını tavsiye etmişlerdir.
Hz. Peygamber (s.a.s.) (s.a.s.), duanın, hem hastalıklardan korunmada hem de hastalıkların tedavisinde bir şifa vesilesi olduğunu belirtmiştir. (Tirmizî, Tıb, 26) Allah Resulü’nün bir hasta ziyaretinde okuduğu dualardan birisi şöyledir; “Ey insanların Rabbi! Rahatsızlığı gider! Şifa veren sensin. Senin vereceğin şifadan başka şifa yoktur. Öyle bir şifa ver ki ardında hiç hastalık izi bırakmasın.” (Müslim, Selâm, 47)
Yine Allah’ın elçisi şöyle buyurmaktadır: “Allah’ın ismiyle. Ey Rabbim! Beni kendi devan ile tedavi et, bana kendi şifan ile şifa ver ve beni kendi fazlınla senden başkalarından müstağni kıl ve beni ezalardan uzak tut.” (Heysemî, X, 180) “Büyük Allah’tan, büyük arşın Rabbi Allah’tan sana şifa vermesini istiyorum!” diye dua edilirse afiyet bulunur (Ebû Dâvud, Cenâiz).
Dua, hastalıklardan korunmada olduğu gibi hastalıkların tedavisinde de Hz. Peygamber (s.a.s.) tarafından tavsiye edilen bir şifa vesilesidir. Hz. Peygamber (s.a.s.) (s.a.s.), asıl olarak “kalplerin tabibi”dir. Elbette ashabın ve ümmetinin ebedî mutluluklarını istediği gibi, onların beden sağlıklarını da düşünmüştür. Hz. Peygamber (s.a.s.), ashabını tıp bilgisini öğrenme noktasında teşvik etmiş, hastalıklarının tedavisinde de hekimlere yönlendirmiştir. (Ebu Dâvûd, Tıb, 12) İşinin ehli olmayan kişileri, hayati kararlar gerektiren bu mesleğin alanına girmemeleri hususunda ikaz etmiştir. Hz. Peygamber (s.a.s.), “Tıbbi bilgisi olmayan bir kimse doktorluk yapmaya kalkar ve zarar verirse bunu tazmin eder.” (Ebû Dâvût, Diyât, 23) buyurmuştur.
Hz. Peygamber (s.a.s.) sağlığı koruma noktasında çeşitli tavsiyelerde bulunmuştur. Bu bağlamda tıbb-ı nebevi özel önemi haiz bir alandır. Hz. Peygamber (s.a.s.)’in tavsiyelerini dikkate alan sahâbe de gerek onun döneminde gerekse sonrasında kimi zaman onun yöntemlerini uygulamış, kimi zaman da tedavi olmak için hekimlere başvurmuşlardır. (İbn Hanbel, I, 43) Kişinin kendisine ettiği dua, zikir, salavat, istiaze, başkalarının ona ettiği dua ve diğer manevi destekler; kişi için manevi güç, sağlığını olumlu yönde etkileyen dinamikler cümlesindendir. Varoluşu anlamlandıran Hakka yöneliş ve O’na yakarış, kulları olarak müminleri her daim diriltici bir mahiyet arz eder. Ve dua bir tedavi olarak şifa bulmada temel ve yardımcı bir unsurdur.