Medya ve sosyal medya günümüz dünyasının en hızlı ve etkili haber alma, bilgi paylaşım ve iletişim yollarındandır. Medya ve dosyal medya vasıtasıyla dünyanın en ücra yerinde meydana gelen bir olayı veya paylaşılan bir bilgiyi saniyeler içinde öğrenip bilgi sahibi olabiliyoruz. Medya ve sosyal medyada bilgi ve haber paylaşımı hızlı bir şekilde olmaktadır. Adeta baş döndürücü durum almaktadır. Bu sebeple söz konusu bilginin doğruluk değeri, ilgili haberin gerçeklik payının ne kadar olduğu okuyucu tarafından analizi zor olmaktadır. Bu durumda olan okuyucu genellikle sunulan bilgi ve habere ciddi bir muhakeme yapmadan doğru kabul etmektedir. Tabi bu husus okuyucuyu, aslı olmayan bilgi ve haberleri analiz etmeden kabul edip paylaşması da vicdani ve ahlaki bir mesuliyet altına almaktadır.

Dinimiz İslam bilgi sahip olmayı ve bu öğrenilen bilginin başkalarına öğretmesini faziletli bir davranış olarak görmektedir. Bu ilmi çalışma içerisinde olunurken öğrenilen ve öğretilen bilginin gerçek ve doğru bir bilgi olup olmadığının iyi bir şekilde analizinin yapılması gerekmektedir. Medya ve sosyal medya söz konusu bilginin paylaşım mecralardandır. Bu mecra kullanırken bazı ahlaki prensipler dikkat edilmesi uygun bir davranış olacaktır.

İnsan dünya hayatında söylemleri ve davranışları açısından bir imtihan içindedir. Bu sınama alanında imanı tercih edip bu minvalde hayatını sürdürenler her alanda manevi ve ahlaki bir sorumluluk bilincine sahip olmaya çalışmaktadır. Nefsinin istediği şekilde konuşup davranamaz. Çünkü mümin, dünyada yaptığı iyi ve kötü davranışın sağ ve solunda bulunan iki melek tarafından yazıldığını ve ahirette önüne geleceğinin bilincine sahiptir. Bu sebeple medya ve sosyal medyada bilgi ve haber paylaşımı yaparken dünya ve ahiret dengesi içinde hareket edip ona görev davranmaktadır.

Peki, dinimiz İslam’a göre medya ve sosyal medyada haber ve bilgi paylaşıma dair göz önünde bulundurulması gereken ahlaki kurallar var mıdır? Bu sorunun cevabı şu şekilde ifade edilebilir:

  1. Aslı olmayan haberin ve temel ilmi kaynaklara dayanmayan bilgilerin paylaşılmaması gerekir. Aksi durum hem dünyevi hem de uhrevi vebale sebep olmaktadır. Çünkü dinimiz İslam “Zan; Aslı olmayan Bilgi, Kuruntu”yu uygun görmemiştir. Nitekim Allah zannın çoğundan uzak durulması gerektiğini ve onun çoğunun gerçeklikten bir şey ifade etmeği hususunda şöyle buyurmaktadır: “Ey iman edenler! Zannın birçoğundan sakının. Çünkü zannın bir kısmı günahtır.” (Hucurât, 49/12), “Onların çoğu ancak zannın ardından gider. Oysa zan, hak namına hiçbir şeyin yerini tutmaz.” (Yunus, 10/36)

 

  1. Paylaşılan haber ve bilginin gerçekliğine vakıf olmadan okuyucu tarafından kesin bilgi kabul edilip onun üzerinden hüküm verilmemesi ve yorum yapılmaması gerekir. İyi bir şekilde araştırılmadan aslı öğrenilmeden sosyal medyada görülen ve paylaşılan bir haberi gerçek kabul edip paylaşmak başkalarının yalan ve yanlış bilgiyi edinmesine sebep olunur. Allah, bir mümine bir haber geldiğinde onun aslının iyice araştırılması ve hakkında kesin bilgi sahibi olunmaya hususların peşine düşülmemesi gerektiği hususunda şöyle buyurmaktadır: “Ey iman edenler! Size bir fasık bir haber getirirse, bilmeyerek bir topluluğa zarar verip yaptığınıza pişman olmamak için o haberin doğruluğunu araştırın.” (Hucurât, 49/6); “Hakkında kesin bilgi sahibi olmadığın şeyin peşine düşme. Çünkü kulak, göz ve gönül, bunların hepsi yaptıklarından sorumludur.” (İsrâ, 17/36)

 

  1. Her duyduğunu doğruluğunu teyit etmeden başkasına aktarmak suretiyle farkında olmadan yalanı aktarmak ve yalana aracılık yapmak günahtır. İşte bu gerçeğe dikkat çekmek için Hz. Peygamber (s.a.s.) “Her duyduğunu söylemesi kişiye yalan (bir başka rivayette günah) olarak yeter!” buyurmuştur. (Müslim, Mukaddime, 5; Ebu Davud, Edeb, 80.)

 

Dinimizin gerçek sosyal alanda yasakladığı sözlerin ve davranışların medya ve sanal sosyal medyada ortamında paylaşılmasının uygun olmadığının bilincinde olunmalıdır. Yalan söylemek, iftira atmak, su-i zan etmek, karalamak, gizli hallerin deşifre edilmesi, kişi hakkında dedi-kodu etmek, alay etmek, gezilen yerlerin, yenilen yemeklerin paylaşılmaması gibi hususlarda paylaşım yapılmaması iyi bir davranış olacaktır. Çünkü söz konusu paylaşımlar bir tarafından kul hakkı olurken diğer taraftan Müslüman şahsiyete yakışmayan davranışlar içine girilmektedir. Allah, yukarıda ifade edilen hususların uygun olmadığı hakkında şöyle buyurmaktadır: “Ey iman edenler! Bir topluluk bir diğerini alaya almasın. Belki onlar kendilerinden daha iyidirler. Kadınlar da diğer kadınları alaya almasın. Belki onlar kendilerinden daha iyidirler. Birbirinizi karalamayın, birbirinizi (kötü) lakaplarla çağırmayın. İmandan sonra fasıklık ne kötü bir namdır! Kim de tövbe etmezse, işte onlar zâlimlerin ta kendileridir. Ey iman edenler! Zannın birçoğundan sakının. Çünkü zannın bir kısmı günahtır. Birbirinizin kusurlarını ve mahremiyetlerini araştırmayın. Birbirinizin gıybetini yapmayın. Herhangi biriniz ölü kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? İşte bundan tiksindiniz!