Bu âyet, kişinin Allah"tan hep hayırlı olanı istemesi gerektiğine vurgu yapmasının yanı sıra hayırlı bir eşe ve salih evlâtlara sahip olmanın, aile saadeti anlamına geldiğini göstermesi açısından dikkat çekicidir. Yine Hz. Ömer"in Mekke valisi olan Nâfi" b. Abdülhâris19 tarafından nakledilen bir rivayette Hz. Peygamber, iyi komşuya sahip olmayı da eklemiş ve “İyi bir komşu, rahat bir binek ve geniş bir ev kişinin mutluluğundandır.” 20 buyurmuştur.
Rivayetin sonunda geçen “geniş ev” tabiri ile insanın temel ihtiyaçlarından olan barınma ihtiyacına vurgu yapılmaktadır. Zira geçimin yarısı barınma ile ilgilidir. Bu sebeple ihtiyacı karşılayacak şekilde güzel bir eve sahip olmak bir mutluluk vesilesidir. Kişinin durumuna uygun bir bineğe sahip olması, onun temel ihtiyaçlarını karşılaması açısından bir mutluluk vesilesidir. Güzel ahlâklı bir komşu, kişinin güvenilir bir çevrede yaşaması açısından çok önemlidir ve bir mutluluk vesilesidir. Belki de bu durumu en güzel “Ev alma, komşu al” atasözü anlatmaktadır. Hz. Peygamber, yukarıdaki hadislerde özellikle hiçbir insanın hayatı boyunca kendisinden müstağni kalamayacağı hususları ifade etmiştir. Güzel bir ev, uygun bir binek ve iyi bir komşuya sahip olmak, kısacası bütün bu sayılanlar, başka bir gaye için değil, ancak ve ancak İslâm toplumunun en güzide kurumu olan ailenin huzur ve mutluluğu içindir.
Hz. Peygamber"in hadislerine göre, tevbe etmeyi ihmal etmemesi kaydıyla uzun bir ömür sürmesi de kişiye verilmiş bir mutluluktur. Çünkü bu, kişiyi âhirette de mutlu kılacaktır. Sahâbenin büyüklerinden ve bilginlerinden olan Câbir b. Abdullah"tan nakledildiğine göre, Hz. Peygamber, “Ölümü istemeyin. Zira can vermek (sekerâtü"l-mevt) çok zordur. Kişinin ömrünün uzun olması ve Allah"ın insana, tevbe ile kendisine yönelme imkânı vermesi onun için mutluluktur.” 21 buyurmuştur.
Evet, Allah"a karşı iyilik, takva ve keremle geçen bir ömür, elbette, imrenilmesi gereken bir ömürdür. Böyle bir kimse âhirette de mutlu olacaktır. Allah"a karşı isyan, bedbahtlık ve kötülüklerle geçen bir ömür de şekâvet içerisinde geçirilen bir ömürdür. Ve böyle bir kimse âhirette de bedbahtlardan olacaktır. İkinci halife Hz. Ömer"in oğlu Abdullah"ın rivayet ettiğine göre, Hz. Peygamber, Mekke"nin fethi gününde insanlara şöyle bir konuşma yapmıştır: “Ey İnsanlar! Allah sizden câhiliye gururunu ve atalarla övünme âdetini gidermiştir. İnsanlar iki gruptur: İyi, takva sahibi, Allah katında değerli kişi ve günahkâr, bedbaht Allah katında değersiz kişi. İnsanlar, Âdem"in çocuklarıdır ve Allah Âdem"i topraktan yaratmıştır. Allah şöyle buyurmuştur: "Ey insanlar! Şüphe yok ki, biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık ve birbirinizi tanımanız için sizi boylara ve kabilelere ayırdık. Allah katında en değerli olanınız, O"na karşı gelmekten en çok sakınanınızdır. Şüphesiz Allah hakkıyla bilendir, hakkıyla haberdar olandır."” 22 Hz. Peygamber, bu konuşmasında insanları temelde mutlu ve bedbaht olarak ikiye ayırmıştır. Kişi mümin ve müttaki ise kendi toplumu içinde olmasa bile Allah katında değerlidir. Kişi günahkâr ve bedbaht ise kendi toplumu içinde yüksek bir konumda olsa bile Allah katında değersizdir.
Hz. Peygamber, kimi hadislerinde saadet ve şekâveti, kişinin kaderine dayandırarak ifade etmiştir. Bu, câhiliye dönemi Araplarında var olan saadet ve şekâvetin şans ve talihe bağlı olduğu inancının yok edilmesi; bunun yerine saadet ve şekâvetin Allah"a dayandırılması, gerçek mutluluğun ve bedbahtlığın ancak Allah ile olan bir ilişki sayesinde anlamının olacağının vurgulanması açısından son derecede önemlidir. Fakih ve müfessir sahâbî Abdullah b. Mes"ûd"dan nakledildiğine göre, Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz sizden birinizin oluşumu annesinin karnında kırk günde toplanır. Sonra benzer bir süre asılı hâlde (embriyo) olur. Sonra benzer bir süre bir parça çiğnenmiş et hâline gelir. Sonra melek gönderilir ve kendisine ruh üfürülür. Meleğe dört kelime; rızkını, ecelini, amelini ve şakî (bedbaht) yahut saîd (mutlu) olacağını yazması emredilir. Kendinden başka ilâh olmayan Allah"a yemin ederim ki sizden biriniz cennetliklerin yaptığını yapar, hatta cennetle arasında bir arşından başka mesafe kalmamışken kitap (kader) onu geçer ve cehennemliklerin yaptığını yapar da cehenneme girer. Ve yine sizden biriniz cehennemliklerin yaptığını yapar, hatta cehennemle arasında bir arşından fazla mesafe kalmamışken kitap (kader) onu geçer de cennetliklerin yaptığını yapar ve cennete girer.” 23
Yine hadis kaynaklarımızda Abdullah b. Mes"ûd"un,“Şakî (bedbaht), annesinin karnında şakî olandır. Saîd (mutlu) ise başkasından ibret alandır.” dediği nakledilir. Rivayetin devamında da Hz. Peygamber"den şöyle bir hadis aktarılır: “Nutfenin üzerinden kırk iki gece geçti mi, Allah ona bir melek gönderir. Melek onu şekillendirir; kulağını, gözünü, cildini, etini ve kemiklerini yaratır. Sonra, "Ey Rabbim! Erkek mi olacak, dişi mi?" diye sorar. Rabbin, dilediğini hüküm buyurur; Melek de yazar. Sonra, "Ey Rabbim! Eceli ne olacak?" der. Rabbin, dilediğini söyler. Melek yine yazar. Sonra, "Ey Rabbim! Rızkı ne olacak?" der. Rabbin, dilediğini hükmeder. Melek yine yazar. Sonra melek elindeki sayfayı çıkartır, kendisine emredileni ne artırır ne de eksiltir.” 24
Bu hadise göre insan, daha anne karnında meydana gelirken mutluluk ve bedbahtlık potansiyeliyle oluşur. Dolayısıyla dünya hayatında kendi tercihleri ve yapıp ettikleri ile ya mutluluk potansiyelini açığa çıkarır ve mutlu olur, yahut mutsuzluk potansiyelini açığa çıkarır ve bedbaht olur. Hz. Peygamber"in saadet ve şekâveti kadere bağlaması, insanın cüz"î iradesini ve salih amellerini anlamsız hâle getirmez. Aksine Hz. Peygamber, insanın ancak kendi çabasıyla mutlu olabileceğini ve Allah"ın, insanın çabasına binaen amelleri kendisine kolaylaştıracağını ifade etmiştir. Neticede Hz. Peygamber"in bu konudaki hadislerinden mutluluğu sağlayacak iş, eylem ve ameller için çaba göstermeyi yok sayan bir kadercilik anlayışı çıkmaz. Çünkü Hz. Peygamber, insanın mutluluğunu sağlayacak ve kolaylaştıracak yolları, bizzat kendi hayatında yaşayarak göstermiştir. Hz. Peygamber, bu dünyada hep salih amel işlemeye vurgu yapmıştır. Çünkü kişinin saadet ve şekâveti amellere göre belirlenmektedir. Kur"an, “İnsan için ancak çalıştığı vardır.” 25 buyurmak suretiyle hep güzel ameller işlemeye teşvik etmiştir.
Bedir şehitlerinden Sa"d b. Mâlik"in oğlu Sehl b. Sa"d"dan rivayet edildiğine göre, Hz. Peygamber, “Ameller ancak neticelerine göre değerlendirilir.” 26 buyurmuştur. Yine Resûlullah (sav), “Şakî (bedbaht) dışında kimse cehennem ateşine girmez.” demiş, “Ey Allah"ın Resûlü, şakî kimdir?” diye kendisine sorulunca da, “Şakî, Allah için hiçbir taatte (ibadet ve amelde) bulunmayan ve Allah için hiçbir kötülüğü (günahı) terk etmeyen kimsedir.” cevabını vermiştir.27 Dolayısıyla kişinin bahtiyar ya da bedbaht oluşu hep Allah"a imanın ardından amellere bağlanmıştır.
Bu rivayetlerde geçen “her insanın cennet ve cehennemdeki yerinin belli olduğu” gerçeğine gelince bu, Allah"ın ilim sıfatı ile ilgili olup, sadece Allah katında bilinen bir durumdur. Bu konuda insanlar nezdinde herhangi bir bilgi bulunmamaktadır.