Peygamber (s.a.s) döneminde yaşayıp onu gören veya sohbetinde bulunan, ona iman eden kimselere sahabe veya ashab denir.

İslam alimleri peygamberimizin hayatını detaylı bir şekilde ele aldıkları gibi, ashabın hayatıyla ilgili bilgileri de tespit edip kayıt altına almışlardır. İslam’ın ilk yıllarından itibaren sahabe biyografilerini tespit etmek için pek çok eser yazılmış, bu kitaplarda sahabe Hz. Peygambere yakınlık ve fazilet derecelerine göre veya isimlerine göre alfabetik bir şekilde ele alınmışlardır. Bu kaynaklarda yaklaşık on bin kadar sahabe hayatıyla ilgili bilgi vardır. Peygamberimizin yakın dost ve arkadaşları olan sahabeler kendilerine Peygamberi örnek alarak yaşadılar. İslam’ın güçlenip yayılarak, hakkın hakim olması için canlarıyla ve mallarıyla ölüm de dahil olmak üzere hiçbir şeyden çekinmeden Peygamberin yanında yer alarak mücadele ettiler.

Allah ve resulünü canlarından ve mallarından daha çok severek Allah’ın rızasını kazanmak için, onun yolunda, her şeylerinden vazgeçerek önce Habeşistan’a sonra da Medine’ye hicret etmişler. Üçüncü Akabe biatında Medineli Müslümanlar, Mekkeli Müslümanların zor durumlarını görünce, Peygamberimizi ve ashabını Medine’ye davet ettiler. Peygamberimizin amcası Hz.  Abbas, “Bu davetinize icabet edersek Peygamberimizi koruyabilecek misiniz?” deyince,  “mallarımız ve canlarımızla Peygamberi koruyacağız” demişler ve son nefeslerine kadar da sözlerini yerine getirmişlerdir. Sahabe; Allah ve Resulünü Kur’anda emredildiği gibi sevmişler, bu uğurda her türlü musibet ve sıkıntılara göğüs germişler, şehit olmuşlar ve bir çokları da daha hayattayken Cennetle müjdelenmişlerdir.

Bir’i Maunede ashabı suffeden Kurra tebliğci 70 sahabe, şehit edildiklerinde “Allah’ım Resulüne durumumuzu haber verecek senden başkasını bulamıyoruz, selamımızı sen ona ulaştır. Allah’ım  Resulün vasıtasıyla biz Rabbimizden Rabbimiz de bizden razı olarak, ona kavuştuğumuzu kavmimize ulaştırsın” diyerek hallerini Allah’a arz edip şehit olmuşlar ve bu istekleri Rabbimiz tarafından, Peygamberimize Cebrail ile bildirilmiştir. (Buhari 3-29).

Peygamberimiz haram, helal, yasak kavramlarının olmadığı, her türlü haksızlığın, adaletsizliğin ve zulmün hüküm sürdüğü bir topluma, Kuran’ın mesajını tebliğ etmeye başladığında, menfaat ve çıkarlarına ters düşen, işlerine gelmeyen ilahi emirleri görünce, hakkı susturmaya, zayıflara da zulmetmeye başladılar. En fazla eza ve cefa görenler ise hürriyeti olmayan köle asıllı yeni Müslüman olmuş sahabelerdi. Yasir ailesi Müslüman olunca efendileri çileden çıkarak, onlara türlü türlü işkenceler yapmaya başladı. Fakat iman bilinci  Müslüman olanların gönüllerinde o kadar derin bir şekilde yerleşmişti ki, iman onların iliklerine kadar işlemişti. İmanları sebebiyle maruz kaldıkları her türlü sıkıntı ve musibet onlar için nimetti. “Muhammed Allah’ın elçisidir. Beraberinde bulunanlarda (Ashabı) inkarcılara karşı mukavemetli, kendi aralarında ise merhametlidirler.” (Fetih 29) ayeti onların imandaki yüksek mertebelerini göstermektedir.

İlk şehitler Ammar’ın babası Yasir ve annesi Sümeyye’ye, “Ya Allah’ı inkar edip putlarımıza taparsınız ya da sizi öldürürüz” dediklerinde, Yasir, tarihe geçen şu sözleri söyler: “Değil bana işkence yapmanız, beni kesseniz bile yine de Allah ve Muhammed dememden vazgeçiremezsiniz” der. Hanımı Sümeyye de aynı sözleri söyleyince ikisini de şehit ederler. Hz. Ammar ise çok ağır işkencelere maruz kalır. Mescidi Nebi inşa edilirken “Biz Müslümanlar mescitler inşa ederiz” diyerek taşları ikişer ikişer taşıyarak “birini kendim için birini de Resulullah için taşıyorum” diyen Ammar’a Peygamberimiz “Eyvah Ammar seni azgın bir topluluk öldürecek ve son içtiğinde süt olacak” demiştir. Sıffın savaşında oruçlu olan Ammar iftar vaktinde “Bana bu dünyadaki son rızkımı veriniz” diyen Ammar, “Bu gün dostlara kavuşacağım, bu gün Peygambere ve arkadaşlarıma kavuşacağım” diyerek şehit olmuştur. En fazla zulüm görenlerden biri de Bilal-i Habeşi idi. Günlerce aç, susuz çöl sıcağında işkenceler sonucu baygın bir vaziyette olduğu haberini duyan Hz. Ebu Bekir oraya koşarak “bunu satar mısınız?” deyince, “evet 20 dinar istiyoruz” derler. Hz. Ebu Bekir zengin ve varlıklı bir insandı, istedikleri dinarları ellerine sayarak, “bundan sonra hür bir insansın” deyince, müşrikler “sen deli misin? Zenci ve zayıf bir köle için bu kadar verilir mi?” derler. Bunun üzerine Hz. Ebu Bekir; “Allah’a yemin ederim ki değil 20 dinar, mal varlığının tamamını verirsen Bilal’i serbest bırakırız deseydiniz, onun için malımın tamamını verirdim” der.

Hasan’ı Basri; “Siz sahabeyi görseydiniz bunlar deli derdiniz, onlarda sizi görseydi, bunlar Müslüman değil derlerdi” diyor.

Ashap; kardeşliği ve paylaşmayı ön plana çıkararak yatırımlarını ahirete yapan, Allah’ın rızasını kazanan, Peygamberimizin övgüsüne mazhar olan, hakkın ve haklının yanında yer alan kimselerdi. Onlar salih amel sahibi, muttaki kimselerdi. Güzel yaşadılar, bizlere binlerce güzel örnekler bırakarak, Rableri onlardan razı, onlardan Rablerinden razı olarak ebedi aleme irtihal ettiler.

Rabbimizden sahabe gibi yaşamayı, İslam için onların fedakarlığı gibi fedakarlık yapmayı, onların ulaştığı iman seviyesine ulaşmayı cümlemize nasip etmesini diliyoruz.