Sanat her dönemde politik bir boyut taşımıştır; sanatçının niyetinden bağımsız olarak, üretilen her eser bir şekilde toplumsal ve politik bir anlam kazanır.
Sanat, insanlık tarihinin her döneminde bir ifade biçimi olmuştur. Ancak sanatın, sadece bir estetik kaygıdan ibaret olduğunu düşünmek büyük bir yanılgıdır. 2024 yılına geldiğimizde, her sanat eserinin -ister bilinçli olarak isterse de farkında olmadan- politik bir anlam taşıdığı gerçeğiyle karşı karşıyayız. Sanatın içinde barındırdığı mesajlar, sanatçının niyetinden bağımsız olarak bir şekilde toplumsal ve politik bir bağlamın parçası haline gelir. Bu durum, yalnızca Türkiye ile sınırlı değil, küresel bir gerçekliktir.
Sanat ve politika arasındaki bu ilişki, sadece sanat eserinin üretiminde değil, aynı zamanda sanatın sergilenmesinde de kendini gösterir. Özellikle uluslararası sergiler, bienaller ve müzeler üzerinden yapılan sanat sunumlarında, Batı merkezli bir perspektifin hakim olduğunu gözlemlemek zor değil. Doğulu bir sergileme modeli ise neredeyse hiç varlık göstermez. Bunun nedeni, Batı'nın sanatın sergilenmesi konusundaki kurallarının evrensel ve alternatifsiz olduğuna inanmasıdır. Böylece sanat dünyası, sergileme modellerinden sanat eserlerinin eleştirisine kadar birçok alanda politik bir boyut taşır.
Politik duruşlarıyla bilinen sanatçılar, kimi zaman eleştirilere rağmen sanat dünyasında varlıklarını sürdürebilirler. Özellikle siyasi iktidara muhalif görüşler sergileyenler, bu muhalefetleri nedeniyle daha fazla öne çıkabilirler. Ancak bu durum, sadece bir sanatçının politik duruşuna dayanarak değerini belirlemenin tehlikelerini de beraberinde getirir. Bir sanatçının, dini ya da siyasi görüşlerinden ötürü dışlanmasını savunmak, sanatın özgürlük ve ifade alanına büyük bir darbe vurur.
Sanatçılar ve kültür üreticileri, farklı politik görüşlere sahip olabilir. Ancak bu durum, sanatın birleştirici ve dönüştürücü gücüne zarar vermemelidir. AK Parti’ye oy vermiş bir sanatçının CHP’li bir belediyeyle iş yapabilmesi ya da tam tersi bir durumun mümkün olması, sanatın tarafsız bir alan olarak kalabilmesi için önemlidir. Ancak, bir toplum kesimini aşağılayan, hakaret eden veya küçümseyen bir sanatçının, bu tutumlarının sanatına nasıl yansıdığı sorgulanmalıdır. Sanat, birleştirici olduğu kadar dönüştürücü bir güce sahiptir ve bu gücü doğru kullanmak, hem sanatçıların hem de toplumun sorumluluğundadır.
Sonuç olarak, sanat her zaman politik olmuştur ve olmaya devam edecektir. Politik olmayan bir sanat eseri bile, içinde bulunduğu dünyadan etkilenerek politik bir bağlamın içine düşer. Önemli olan, bu politik boyutun sanatın evrensel değerlerinden, özgürlükten ve toplumsal barıştan uzaklaşmamasıdır. Sanat, farklı görüşlerin bir araya gelip ifade bulduğu bir platform olmalı, toplumu bölmek yerine birleştirmeli ve insanları ortak bir paydada buluşturmalıdır.