Teknolojinin bizi nasıl köleleştirdiğini fark ediyor muyuz? Ekran bağımlılığı, tüketim çılgınlığı ve bireysel özgürlüğün kaybına dair çarpıcı bir bakış açısı...
Dijital dünyanın kölesi olduğumuz gerçeğini her gün yeniden gözler önüne seriyoruz. Evet, sosyal medyada birkaç beğeni için ya da anlık mutluluk için baş parmaklarımız ekrana yapışık yaşıyoruz. Ama bu durum, bizim seçimimiz mi yoksa bize dayatılan bir hayat mı? Üzerinde durmaya değer.
Geçen hafta, akşam haberlerinde yeni bir teknoloji mağazasının önünde metrelerce kuyruk oluşturmuş insanları gördük. Onlarca kişi, uykusuz gözlerle ve sabırsız bir heyecanla bekliyordu. Bekledikleri neydi? Yeni bir telefon. Bir genç, sırasını almak için gece saat üçte gelmişti ve kameralar önünde heyecanını şu cümlelerle dile getirdi:
"Bu yıl da 18 saat sırada bekledim. En yeni özellikler, daha akıllı yapay zeka, daha gelişmiş kamera! Almazsam eksik kalırım!"
Kısa süreli hazların peşinden koştuğumuz bir dünyada yaşıyoruz, evet. Ancak, sürekli bağlı kaldığımız o ekran, bizi sadece eğlendirmekle kalmıyor; aynı zamanda kontrol ediyor, yönlendiriyor, hatta köleleştiriyor. Elimizde tuttuğumuz her cihaz, bizi bir adım daha özgürlüğümüzden uzaklaştırıyor. Neyi beğeneceğimizi, kiminle etkileşime geçeceğimizi, hatta ne düşüneceğimizi bile belirleyen bu algoritmalar, gerçeklikten tamamen kopmamızı sağlıyor.
Buna bir tepki mi veriyoruz? Yok. Aksine, her yeni model çıktığında sıraya giriyor, daha fazlasını istiyoruz. Tüketim döngüsüne kapıldıkça, özgünlüğümüzden ve bireyselliğimizden uzaklaşıyoruz. Herkesin aynı şeyi giydiği, aynı şeyi düşündüğü bir dünyada yaşıyoruz artık. Farklı olmayı hayal etmek bile çoktan lüks hale geldi.
Peki bu tüketim çılgınlığı nereye kadar sürecek? Kendimize ait anılarımızı bile sosyal medyaya yüklemeden, başkalarının beğenisine sunmadan yaşayamayacak hale mi geldik? Gerçek şu ki, elimizdeki bu cihazlar, hayatımızın kontrolünü elimizden alıyor. Kendi hayatımızı yaşadığımızı sanırken, aslında başkalarının tasarladığı bir dünyada sıkışıp kalıyoruz.
Dışarıda başka bir dünya var. Kendi sesimizi dinleyebileceğimiz, kendi düşüncelerimizi oluşturabileceğimiz bir dünya. Ancak biz, başkalarının ne düşündüğünü daha çok önemsediğimiz için o dünyaya adım atmayı bir türlü başaramıyoruz. Ekranlara bakmaktan, kendi hayatımızı görmeye fırsat bulamıyoruz.