Allah, insanı yoktan var etti. Varlığından, Peygamberlere indirdiği vahiyle haberdar etti. İnsanın benliğine iyilik ve kötülük yapacak yeti verdi. İnsan, bu yetiler sebebiyle ya iyiliğin, hayrın yolunu veya kötülüğün, şerrin yolunu seçer ve hayatını seçtiği yola göre sürdürür. İyilik ve hayrın yolunu seçip hayatını ona göre idame eden kurtuluşa erer. Ama kötülük yolunu seçen ve ona göre hayatını sürdüren ise hüsrana uğrar. Allah rahmetinin bir tecellisi olarak, hata ve günah işleyen kullarını affedip bağışlamak için insanlara “Tövbe ve İstiğfar” yolunu göstermiştir.
Allah’a tövbe etmek ve O’ndan istiğfar dilemek dinimiz İslam’ın önem verdiği bir ibadettir. Tövbe kelimesi sözlükte “pişmanlık, dönme, nedâmet” anlamına gelmektedir. İslâmî bir kavram olarak, “Kulun işlediği kötülük ve günahlara pişman olup, onları terk ederek Allah’a yönelmesi, emirlerine uymak ve yasaklarından kaçınmak suretiyle Allah’a sığınarak bağışlanmasını dilemesi” demektir. (Komisyon, Dini Kavramlar Sözlüğü, “Tövbe” mad., sh. 657, Ankara, 2006) İstiğfar, kelimesi sözlükte “örtmek, örtbas etmek” anlamına gelmektedir. İslâmî bir kavram olarak, “Hata ve günahların Allah tarafından af ve mağfiret edilmesini istemek; kulun işlediği iyi ve güzel amelleri azımsayıp bunları artırmaya çalışması, günahlarını çok bulup bunları azaltmaya gayret etmesi” demektir. (Komisyon, age, “İstiğfar” mad., sh. 332)
Hz. Âdem ve Havva; İlk Emir, İlk Günah, Tövbe ve İstiğfar
Hz. Âdem (a.s.) ve eşi Hz. Havva (a.s.) ile beraber cennette yerleştiler. Cennetin tüm nimetleri onların emrine verildi. Ama oradaki bir ağaçtan yememeleri kendilerine emredildi. Şeytanın aldatıcı vesvesesi sonucu yasaklanan ağaçtan yediler. Allah’ın emrine karşı gelme anlamı taşıyan bu olumsuz davranışın affedilip bağışlanması için Hz. Âdem (a.s.) ve Hz. Havva (a.s.), büyük bir pişmanlıkla affedilme arayışı içine girdiler. Bu arayış neticesinde tövbe ve istiğfar yolu Allah tarafından onlara bildirilip gösterildi. Nitekim Allah bu konuda Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurmaktadır: “Ey Âdem! Sen ve eşin cennette oturun, orada istediğiniz yerden rahatça yiyip için ve şu ağaca yaklaşmayın; yoksa zalimlerden olursunuz. Dedik.” (Bakara, 2/35); “Şeytan oradan onların ayağını kaydırdı da bulundukları yerden onları çıkardı.”; (Bakara, 2/ 36); “Böylece (şeytan) ikisini de hile ile aldattı. Ağacın meyvesini tattıklarında ayıp yerleri kendilerine göründü. Ve cennet yapraklarından üzerlerini örtmeye başladılar. Rableri onlara, “Ben size o ağacı yasaklamadım mı ve şeytanın size apaçık bir düşman olduğunu söylemedim mi?” diye seslendi.” (A’râf, 7/22) “Biz daha önce Âdem’den söz almıştık. Fakat o sözünü unuttu. Biz onda (hatasını sürdürmede) bir kararlılık görmedik.” (Tâ-hâ, 20/115); “Bunun üzerine Âdem’e rabbinden bazı sözler ulaştı (bunlarla tövbe etti); rabbi de onun tövbesini kabul buyurdu. Şüphesiz O, tövbeleri kabul buyuran ve rahmeti sınırsız olandır.” (Bakara, 2/37); “Dediler ki: “Ey rabbimiz! Biz kendimize zulmettik. Eğer bizi bağışlamaz, bize acımazsan mutlaka ziyan edenlerden oluruz!” (A’râf, 7/23)
Kur’an-ı Kerim’de Tövbe ve İstiğfar
İnsanoğlu, onun apaçık düşmanı olan şeytanın ve nefs-i emmarenin vesvesesi sonucu hata ve günah işlemeye meyilli olan bir varlıktır. Allah, bu konuda Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurmaktadır: “İblîs dedi ki: Bundan böyle benim sapmama izin vermene karşılık, ant içerim ki, ben de onları saptırmak için senin doğru yolunun üstüne oturacağım.” (A’râf, 7/16); “Sonra elbette onlara önlerinden, arkalarından, sağlarından, sollarından sokulacağım ve sen onların çoklarını şükredenlerden bulmayacaksın.”(A’râf, 7/17) Buna karşılık Rabbimiz şeytanın bizim apaçık düşmanımız olduğunu ve onun ardında gidilmemesi gerektiği hakkında bizi uyararak yol göstermektedir. Allah bu konuda şöyle buyurmaktadır: “Ey Âdemoğulları! Şeytan, anne babanızı ayıp yerlerini birbirine göstermek için elbiselerini soyarak cennetten çıkardığı gibi sizi de aldatmasın. Çünkü o ve yandaşları, sizin onları göremeyeceğiniz yerden sizi görürler. Şüphesiz biz şeytanları inanmayanların yoldaşları yaptık.” (A’râf, 7/27); “Ey iman edenler! Şeytanın adımlarına uymayın. Kim şeytana ayak uydurursa bilsin ki, o edepsizliği ve kötülüğü emreder. Allah’ın lütfü ve rahmeti sizinle olmasaydı içinizden hiçbir kimse günahtan asla arınamazdı, fakat Allah dilediğini arındırır; Allah her şeyi işitmekte ve bilmektedir.” (Nûr, 24/21)