Allah’ın kuluna yakınlığı nasıldır? Allah insana/kullarına ne kadar yakındır? Kişi nasıl dua etmelidir? Dua eden bir kimse neyle karşılaşır? Allah’ın kuluna olan yakınlığını bildiren ayetlerin açıklamalarını yazımızda okuyabilirsiniz.
Kur’ân-ı Kerîm’de Yüce Allah, kullara olan yakınlığını, onların dualarına çok hızlı bir şekilde icabet ettiğini, onlara şah damarından daha yakın olduğunu haber vermektedir. Bu gerçeğin dile getirildiği âyet-i kerimelerde bu mâna en fasih, en beliğ ve en etkili bir üslupla iletilmektedir.
“BEN ONLARA YAKINIM”
Şu âyet-i kerime bunun en güzel örneklerinden biridir:“Rasûlüm! Kullarım sana beni sorarlarsa, şüphesiz ben onlara çok yakınım. Bana dua edenin duasına icâbet ederim. Öyleyse onlar da benim davetime uysunlar ve bana iman etsinler. Böyle yaparlarsa, en doğru yolu bulmuş olurlar.”[1]
Âyetin فَاِنّ۪ي قَر۪يبٌ “şüphesiz ben onlara çok yakınım” kısmında Zemahşeri’nin (v. 538/1144) tespitiyle Allah’ın kula yakınlığı bir temsil ile anlatılmıştır. Buna göre Yüce Allah’ın, kendisine dua edenin duasına kolaylıkla icâbet etmesindeki ve kendisinden isteyenin ihtiyacını süratle yerine getirmesindeki hali, ihtiyaçlı kişiye göre yakın bir mekanda bulunup oradan hızlı bir şekilde ihtiyacı gidermeye koşan bir kimsenin haline benzetilmiştir.[2] Ebussuud Efendi (v. 982/1574) de burada temsil olduğunu söylemiş, Yüce Allah’ın kullarının bütün amel ve fiillerini çok iyi bildiği ve onların hallerine muttali olduğu, onlara yakın olan bir kimsenin haline benzetilerek anlatıldığını belirtmiştir.
Bir kısım müfessirler âyetteki فَاِنّ۪ي قَر۪يبٌ “şüphesiz ben onlara çok yakınım” ifadesinin öncesine, âyetin başındaki ifadeden de hareketle فقل لهم “onlara de ki” şeklinde bir takdirde bulunmuşlardır. Bu ibarenin hazfedilmesinin (açıktan zikredilmemesinin) sebebi ise demin de ifade edildiği üzere ayetin başlangıcındaki وَاِذَا سَاَلَكَ عِبَاد۪ي عَنّ۪ي “Rasûlüm! Kullarım sana beni sorarlarsa…” sözüdür. Ancak Müfessir İbn Âşûr bu ifadenin, Yüce Allah’ın kullarına yakınlığının durumunu anlatma açısından latif bir nükte taşıdığını şöyle izah etmektedir: “Burada cevap vermede Hz. Peygamber’in aracılığına delâlet eden lafız hazfedilerek kulların suallerine cevabı bilfiil Yüce Allah kendisi üstlenmiş, böylece dua anında kulun Rabbine yakınlığının şiddetine dikkat çekilmiştir.”[3]
“BANA DUA EDENİN DUASINA İCÂBET EDERİM”
Bir başka izaha göre de burada kulların suallerine Yüce Allah tarafından çok daha hızlı bir şekilde cevap verme durumu söz konusu olmaktadır. Şöyle ki: Kullar, Hz. Peygamber’e Yüce Allah hakkında, O’nun kendilerine göre konumu, durumu, yakın veya uzak oluşu hakkında soruyorlar. Aslında bu sorunun cevabını da kendisine sual sorulan kişinin yani Peygamberimiz’in vermesi beklenir. Ya bildiği kadarıyla cevap verir veya Rabbine sorar, O’ndan aldığı cevabı soranlara iletir. Nitekim Kur’ân-ı Kerim’de bu minval üzere sorulan ve cevapları verilen yerler vardır. Örnek olarak Bakara sûresi 215, 217, 219, 220, 222. âyetlere bakılabilir. Ayrıca bu soruların sorulduğu alanlara da dikkat edilmelidir. Bunlar neyin infak edileceği, haram aylarda savaş, içki ve kumar, yetimlerin hakları ve kadınların özel halleri gibi dinî, içtimâi, askerî ve siyâsî konulardır. Allah Teala bu soruların cevabının, “onlara söyle” diyerek Peygamber Efendimiz tarafından iletilmesini istemiştir. Fakat tefsiri sadedinde olduğumuz bu âyette Yüce Allah, kendisi hakkında sorulan suale, hiç beklemeden, ara vermeden, hatta Peygamberimiz’in aracılığına bile gerek duymadan, hemen kendisi, فَاِنّ۪ي قَر۪يبٌ “şüphesiz ben onlara çok yakınım” diye cevap vermiştir. Sonra Rabbimiz cevabını, yine kullarına olan yakınlığını gösteren ifadelerle devam ettirmiştir: اُج۪يبُ دَعْوَةَ الدَّاعِ اِذَا دَعَانِ “Bana dua edenin duasına icâbet ederim.”
DUA SÖZDEN İBADET DEĞİL
Duanın sadece sözden ibaret olması bir anlam ifade etmez. Ayet, doğru yolu bulabilmek için Allah’a kamil manada iman ettikten sonra O’nun yapmaya davet ettiği amellerin usulüne uygun bir şekilde yerine getirilmesinin gerektiğini haber vermiştir: فَلْيَسْتَج۪يبُوا ل۪ي وَلْيُؤْمِنُوا ب۪ي لَعَلَّهُمْ يَرْشُدُونَ “Öyleyse onlar da benim davetime uysunlar ve bana iman etsinler. Böyle yaparlarsa, en doğru yolu bulmuş olurlar.” Buna göre en doğru yolu bulabilmek için Allah’ın kula yakın olması, O’nun dua edenin duasına icabet etmesi yeterli olmamakta hatta tek başına fazla bir anlam da ifade etmemektedir. Bunların kula fayda sağlayabilmesinin en önemli şartı, yine ayetin açık beyanıyla Allah’a inanmak -ki bu, kesinlikle bütün iman esaslarını ihtiva eder- ve Allah’ın İslâm dini olarak bize takdim ettiği davetine en güzel şekilde uymaktır. Yani Allah inanmanın gereği olarak tam bir istikamet üzere bir kulluk hayatını gerçekleştirebilmektir.
Âyetin iniş sebebi hakkında şöyle bir rivayet vardır: Bir bedevî Resûlullah (s.a.v.)’e: “Eğer Rabbimiz bize yakın ise O’na içten sessizce yalvaralım. Yok eğer uzak ise O’na yüksek sesle nidâ edelim” deyince Allah Teâlâ, kullarına yakın olduğunu ve onların dualarına çok sür’atli bir şekilde icâbet ettiğini belirtmek üzere bu âyeti indirmiştir.[4]
Hayber’i fethe giderken ashâb-ı kirâm bulundukları bir vâdîdeلَا إِلٰهَ اِلَّا اللّٰهُ أَللّٰهُ أَكْبَرُ أَللّٰهُ أَكْبَرُ (Allahu ekber Allahu ekber lâ ilâhe illallah) “Allah en büyüktür. Allah en büyüktür. Allah’tan başka ilâh yoktur” şeklinde yüksek sesle tekbir getirmeye başladılar. Allah Resûlü (s.a.v.) onlara: “Kendinize acıyın. Siz, sağır olan veya çok uzakta bulunan birine değil bilakis işiten, yakın olan ve sizinle beraber bulunan birine dua ediyorsunuz” şeklinde ikazda bulunmuştur.[5]
“BİZ ONA ŞAH DAMARINDAN DAHA YAKINIZ”
Diğer âyet-i kerîmelerde, Allah Teâlâ’nın kullarına olan yakınlığı şöyle haber verilir:“Gerçek şu ki, insanı biz yarattık ve nefsinin ona neler fısıldadığını da çok iyi biliyoruz. Çünkü biz ona şah damarından daha yakınız.”[6]
“İyi bilin ki Allah kişiyle kalbinin arasına girer.”[7]
Âyet-i kerîmede Rabbimiz, yapılan dualara hemen icâbet edeceği müjdesini vermektedir. Bu müjde, samimi olarak yapılan bütün dualar için geçerlidir. Kulun her “Yâ Rabbi” niyazına Allah “Buyur kulum” diye mukabelede bulunmaktadır. Kulun istediği şeyi ise, onun hayrına olacak şekilde en münasip vakitte ve durumda yerine getirir. Dolayısıyla zaman zaman duanın akabinde sabretmek gerekebilir. Bu hususta Allah Resûlü (s.a.v.) şu uyarıda bulunmaktadır:“Acele etmedikçe her birinizin duası kabul edilir. Acele etmesi ise: «Dua ettim, fakat duam kabul olunmadı» demesidir.”[8]
“Dua eden bir kimse mutlaka şu üç durumdan biriyle karşılaşır: Ya istediği hemen verilir, ya lehine olacak şekilde ertelenir ya da günahlarına kefâret olur.”[9]