Güzel ahlak, İslam’ın güzel gördüğü ve insanın fıtratına uygun olan davranışlardır. İslam, insanın, özellikle Müslümanın güzel ahlak ile bezenmesini istemektedir. Çünkü insan güzel bir şekilde yaratılmış olup bu yaratılışına uygun davranması hem onun hem de çevresi açısından uygun bir davranış olacaktır.

Hz. Peygamber Efendimizin (s.a.s.) güzel ahlak sahibiydi. Kur’an’da bu husus şöyle ifade edilmektedir “Sen elbette üstün bir ahlaka sahipsin” (Kalem, 68/4). Hz. Peygamber Efendimiz (s.a.s.) güzel ahlaka sahip olduğu gibi güzel ahlakı tamamlamak için gönderilmiştir. Nitekim Ebû Hüreyre’nin (r.a.) rivayet ettiğine göre, Resûlullah (s.a.s) şöyle buyurmuştur: “Ben, (başka değil, sadece) (iyi), güzel ahlâkı tamamlamak (uygulamak) için gönderildim.”(İbn Hanbel, II, 381)

Müminin ahlakının güzel olması onun iman açısından olgun olduğunun göstergesidir. Nitekim Ebû Hüreyre(r.a.)’den rivayet edildiğine göre, Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur: “Müminlerin iman bakımından en mükemmeli, ahlâk bakımından en güzel olanıdır.” (Ebû Dâvûd, Sünnet, 15)

Çocuklarımızın güzel ahlak sahibi olmaları için terbiye edilmesine yönelik gayret edilmesi anne ve baba olarak üzere temel bir sorumluluğumuzdur. Anne ve babalar dünya hayatında evlatlarına miras olarak çeşitli şeyler bırakmaktadır. Miras olarak çocuklara bırakılan en güzel şeyin güzel terbiye olduğu hususunda Hz. Peygamber Efendimiz (s.a.s.) şöyle buyurmaktadır “Hiçbir baba, evlâdına güzel terbiyeden daha üstün bir hediye vermemiştir.” (Tirmizî, Birr, 33)

Hz. Peygamber Efendimiz (s.a.s.) özelde sahabe-i kirama genelde tüm ümmetine bazı hususların yerine getirilmesi veya terk edilmesi hususunda tavsiyede bulunmuştur. İşte bu meyanda Ebû Zerrî Ğıfarî'den (r.a.) rivayet ettiğine göre, Resûlullah (sav) ona şöyle buyurmuştur: “Nerede olursan ol, Allah’a karşı sorumluluğunun bilincinde ol! Kötülüğün peşinden iyi bir şey yap ki onu yok etsin. İnsanlara da güzel ahlâka uygun biçimde davran!” (Tirmizî, Birr, 55)

Dua, kulun meramını içten bir şekilde Allah’a arz etmesidir. Hz. Peygamber Efendimiz (s.a.s.) çeşitli zamanlarda farklı hususlar için dualar etmiştir. O’nun (s.a.s.) ettiği dualardan biri de güzel ahlakla bezenme ile ilgilidir. Hz. Ali b. Ebû Tâlib’den (r.a.) rivayet edildiğine göre Resûlullah (s.a.s) namaza kalktığında şöyle dua ederdi: “...(Allah’ım!) Beni güzel ahlâka eriştir. Senden başka güzel ahlâka eriştirecek yoktur. Kötü ahlâkı benden uzaklaştır. Senden başka kötü ahlâkı benden uzaklaştıracak yoktur!..” (Müslim, Müsâfirîn, 201)

Güzel Ahlak Örnekleri

  1. İbadette huşu ve ihsan içinde olmak

Mümin ibadetini eda ederken huşû, ihsân, ihlâs ve tadil-i erkan anlayışı içinde ifa etmelidir. Çünkü ibadetin kabul şartı niyet; niyetin makbul olmasının temeli ihlas ve ihsandır. İbadetin şekli olarak dinimiz İslam’ın ifade ettiği şekilde  eda etmenin yolu tadil-i erkandır.

  1. İnfakta ölçülü olmak ve başa kalkmamak

Allah’ın kuluna verdiği maldan ve imkanlardan O’nun rıza için ihtiyaç sahibi insanlara dağıtıp harcamak infak etmektir. İnfak eden mümin, malını ihtiyaç sahibi insanlara dağıtırken göz önünde bulundurması gereken ahlaki hususlar bulunmaktadır. Kuran'da infak edilirken malın ve mülkün asıl sabinin Allah olduğunu bilmek, gösteriş yapmamak ve minnet altında bırakmamak gibi dikkat edilmesi gereken hususlar şu şekilde ifade edilmektedir “ (Onlar) gaybe iman ederler, namazı kılarlar, kendilerine rızık olarak verdiğimiz şeylerden infak ederler.” (Bakara, 2/3), “Mallarını Allah yolunda harcayan, sonra da harcadıklarının arkasından başa kakıp incitmeyenler için rablerinin katında özel karşılık vardır. Artık onlar için korku yoktur, onlar üzüntü de çekmeyeceklerdir.” (Bakara, 2/262)

  1. Sosyal hayatta rahmet ve şefkatle muamele etmek

Rahman olan Allah’ın kulu ve rahmet peygamberi Hz. Peygamber Efendimizin (s.a.s.) ümmeti olan Müslüman söz ve davranışlarında rahmet ve şefkati ahlaki bir prensip haline getirmelidir. Aynı toplumda yaşayan bireylerin birbirine rahmet ve şefkat nazarıyla davranması toplumun huzurlu, mutlu ve güvenli olmasına vesiledir. Hz. Peygamber Efendimizin (s.a.s.) yaşadığı zaman dilimine “asr-ı saadet / mutlulu, huzurlu ve güven çağı” denilmiştir. Çünkü o dönemde yaşayan Müslümanlar yaşadıkları toplumdaki kişilerin inanç, renk,  dil ve bölgelerine bakmaksızın birbirine sözlerinde davranışlarında ve rahmet ve şefkati ahlaki bir ölçü olarak yerleştirmişlerdir. Hz. Peygamber Efendimiz (s.a.s.) Allah'ın rahmetinin, insanların birbirine merhametle davranmalarına bağlı olduğunu hususunda şöyle buyurmuştur: “İnsanlara merhamet etmeyene Allah da merhamet etmez.” (Buhârî, Tevhîd, 2; Müslim, Fedâil, 66); “Merhametliler (var ya!)... Rahmân, işte onlara merhamet eder. Siz yeryüzündekilere merhamet edin ki gökyüzündeki(ler) de size merhamet etsin.” (Ebû Dâvûd, Edeb, 58; Tirmizî, Birr, 16). Müminlerin kendi aralarındaki muamelelerinin rahmet üzerinedir. Kur’an’da bu hususta şöyle buyrulmaktadır “(Onlar), kendi aralarında merhametlidir.” (Fetih, 48/29). Müminler, birbirine rahmet etme hususunda bir beden azaları gibidir.   Hz. Peygamber Efendimiz (s.a.s.) bu konuda şöyle buyurmuştur “Müminler, birbirlerini sevmede, birbirlerine merhamet ve şefkat göstermede, tıpkı bir organı rahatsızlandığında diğer organları da uykusuzluk ve yüksek ateşle bu acıyı paylaşan bir bedene benzer.” (Müslim, Birr, 66; Buhârî, Edeb, 27)