PPEYGAMBER EFENDİMİZİN  İLK TAVSİYE ETTİĞİ ŞEY

Bunun üzerine Peygamber Efendimiz onlara çok kısa, fakat gerçekten çok muhtevalı bir tavsiyede bulundu.

İlk tavsiye ettiği şey takvâ oldu. Takvâ âhiret azığıdır. İnsanı ebedî azabdan o kurtarır, cennete o ulaştırır, Allah’ın hoşnutluğuna o nâil kılar. Kısaca takvâ, iyi ve üstün mü’min olmanın adıdır.

Ferdi kendi iç bünyesinde nefis muhasebesine, kendi kendini kontrole sevkeder. Böylece fert olgunlaşır ve kendi dışındakilerle münasebetlerini düzene koyma imkânına kavuşur.

Hazreti Peygamber’in emrettiği ikinci önemli konu, devleti yöneteni dinlemek ve ona itaat etmektir. Yani itaatin önemini kavratmak, fitneden korunmanın yolunu öğretmek, başsızlığın felaket olduğuna dikkat çekmekdir.

Hazreti Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem: “İtaat, dinin uygun gördüğü hususlardadır”buyurmuşlardır. Yöneticilerin, günah olan emirlerine itaat edilmez. Fakat bu sebeble onlara karşı ayaklanmak ve harp ilan etmek de câiz görülmemiştir. Çünkü itaatin zıddı her zaman isyan ve başkaldırma değildir.

İnsan bazan nasıl nefsinin arzularıyla çelişkiye düşer ve sabrederse, yöneticilerle de çelişkiye düşebilir. O zaman da sabretmesi gerekir.

İslâm nasıl kişinin kendi iç düzenini ve şahsî varlığını korumaya önem vermişse, toplum düzenini ve birliğini korumaya da aynı şekilde, belki de daha çok önem verir.

Peygamber Efendimiz, bu hadislerinde kendisinden sonra ortaya çıkacak olan pek çok ihtilaf ve fitneyi haber vermiştir. Ümmetin içinde fitneler ve ihtilâflar çoğalınca, görüş ayrılıkları da artar. O zaman insanlar hangi fikrin yanında olacaklar, nasıl hareket edeceklerdir?

HAK YOL

İşte Rasûlullah (s.a.v) Efendimiz bunun hal çaresini de göstermektedir. Kendisinin ve Râşid halifelerin sünnetlerine sımsıkı sarılmak, yegâne çıkış yoludur. Çünkü onların takip ettikleri yol hak yoldur.

Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem bir noktaya daha dikkat çekmekte, bid’atlerden mutlaka sakınılması gerektiğini hatırlatmaktadır. Çünkü sünnete uygun olmayan davranışlar bid’attır.

Bid’at dinde yeri bulunmayan, sonradan ortaya çıkarılmış olan inanç ve ibadetlerdir. Kur’an ve Sünnet’te yeri bulunmadığı ve bu iki asla aykırı olduğu için, her bid’at dalâlet (sapıklık) diye nitelendirilmiştir. Burada “bid’at” veya “muhdes” kelimelerinin “sonradan ortaya çıkan şey” anlamındaki sözlük mânası kastedilmiş değildir.

Kastedilen esas mâna, Kur’an ve Sünnet’e aykırı olarak ortaya çıkan itikat, ibadet ve dinden sayılan şeylerdir. Çünkü sonradan olan bazı işler ve icadlar vardır ki, bunlar hayâtî ihtiyaç ve zaruretlerdir. Bu nevi şeyleri bid’attır diye reddetmek mümkün değildir. Bu ihtiyaç ve zaruretlerin, sapıklıkla da bir alâkası yoktur.

Bu sebepledir ki, sonradan ortaya çıkıp itikad, ibadet ve amelle ilgili olmayan şeyleri yani icatları bid’at olarak nitelemek doğru bir anlayış ve yaklaşım sayılmaz.

KALPLERDEN HÜZNÜ ALAN MELEK

İrbâz İbni Sâriye radıyallahu anh başına gelen bir olayı da şöyle hikaye eder:

“Bir gün Dımaşk Mescidi’nde namaz kılıyor ve ölümü arzu ederek dua ediyordum. Ansızın, erkek güzeli bir delikanlı, üzerinde yeşil ve kalın bir elbiseyle ortaya çıkıverdi. Bana:

- Böyle nasıl dua ediyorsun? dedi. Ben de kendisine:

- Nasıl dua edeyim, ey kardeşim oğlu? diye sordum. Dedi ki:

- Allah’ım! Amelimi güzel kıl, ecelimi de ulaştır, de. Ben:

- Allah’ın rahmetine eresin, sen kimsin? dedim.

- Ben mü’minlerin kalplerinden hüznü alan Retbâbil adlı meleğim, dedi. Sonra kendisine doğru yaklaşmaya çalıştım, fakat kimseyi göremedim.

İrbâz İbni Sâriye radıyallahu anh, Rasûlullah'tan sallallahu aleyhi ve sellem otuz bir hadis rivâyet etmiş ve Abdullah İbni Zübeyr fitnesi diye adlandırılan hâdiseler esnasında, hicrî 75 senesinde vefat etmiştir.

Allah ondan razı olsun. Rabbimiz cümlemizi o gözü yaşlı sahabi gibi Kur’an ve Sünnete sımsıkı bağlanmayı ve şefaatlerine erebilmeyi nasib eylesin. Amin.