Ticaret, Tacir ve Doğruluk

 

Ticaret, kişinin kendisinin ve ailesinin nafakasını temin ettiği geçim yollarından biridir. Dinimiz insanın ticaretle uğraşmasını helal olduğunu ifade etmiştir. Peygamber Efendimiz (s.a.s.) Hz. Hatice validemizle evlendikten sonra ticaretle uğraşmış ve ticaretle ilgili ahlaki prensipleri sünnet-i seniyyesiyle göstermiştir. Hz. Peygamber’in (s.a.s.) ticaret ahlakında öğrettiği hususlardan birisi tacirin doğru sözlü ve dürüst olmasıdır. Müslüman, ticareti faaliyetlerde bulunurken ifade edilen bu ahlaki prensibi göz önünde bulundurmalı ve helal ve haram duyarlılığına sahip olmalıdır. Sadık tacir, doğru sözlü ve dürüst olan mümin ahirette büyük mükâfatın ve müjdenin olduğu hususunda Peygamber Efendimiz (s.a.s.) şöyle buyurmaktadır “Sadık tüccar; peygamberler, sıddıklar ve şehitlerle beraberdir.” (Tirmizi, Buyû, 4) Ticaret yaparken aldatmaktan uzak durulması gerekmektedir. Peygamber Efendimiz (s.a.s.) bir gün pazarda bir buğday sergisine uğradı. Elini buğday yığınının içine daldırdı, parmakları ıslandı. Bunun üzerine satıcıya: “Ey zâhîreci! Bu ıslaklık nedir?” buyurdu. Adam: Ey Allah’ın Resûlü! Yağmur ıslattı, dedi. Resûl-i Ekrem: “İnsanların görüp aldanmaması için o ıslak kısmı ekinin üstüne çıkarsaydın ya! Kim bizi aldatırsa, bizden değildir” buyurdu. (Müslim, Îmân 164)

 

Hz. Ebu Bekir, Miraç Olayı ve Sıddikiyet

 

İsrâ ve Miraç olayı, Peygamber Efendimizin (s.a.s.) bir gece, Mescid-i Haram’dan (Kâbe) Mescid-i Aksa’ya gitmesi oradan göğe yükselmesi, aynı gecenin sabahında dönmüş olma hadisesidir. Mekke-i Mükerreme’de duyulunca, Allah’ın kuvvet ve kudretini anlamaktan aciz olan insanlar, Peygamber Efendimizle (s.a.s.) dalga geçer gibi bir tavır içerisine girmişler. İnananların yanına gidip, onlara bu olayları anlatalım. İnandıkları peygambere dine karşı bir şüphe uyandıralım istemişler. Hz. Ebubekir’in (r.a.) yanına da gitmişler ve olayı ona şöyle anlatmışlar  “Senin inandığın Muhammed var ya O, dün gece buradan Mescid-i Aksa’ya gittiğini; oradan göğe yükseldiğini; farklı hadiseler yaşadığını ve aynı gecenin sabahında yeniden buraya döndüğünü anlatıyor. Bu olağanüstü anlattığı hadiselere rağmen sen hâlâ ona inanıyor musun?” Hz. Ebubekir (r.a.), kendisine bu soruyu sorana, “Sizin anlattığınız bu hadiseyi o mu anlattı, o mu söyledi; ondan mı işittiniz?” diye soruyor. Bir heyecanla müşrikler “Evet, o anlattı.” Diyorlar. Bunun üzerine Hz. Ebubekir (r.a.), “Eğer söylediğinizi o anlattıysa bu doğrudur. Ben ona inanırım.” Diyor. Bunun üzerine Hz. Ebubekir “Sıddık” oluyor. (İbn-i Hişâm, Sîre: 2/40; İbn-i Sa’d, Tabakât: 3/170)

 

Abdulkadir Geylani ve Doğru Sözlü Olmak

Abdülkadir Geylani, daha küçük yaşta iken ilim öğrenmek için Bağdat`a gitmeye karar vermişti. Annesi, Abdülkadir Geylani`nin babasından kalan kırk altını bir keseye koyup elbisesinin içine, koltuğunun altına dikti. Ardından oğluna şu nasihatte bulundu: “Oğlum, ne olursa olsun, doğruluktan ayrılma. Her zaman doğruyu söyle!” Kervan yola çıktı. Bir süre gittikten sonra kervanın yolu eşkıyalar tarafından kesildi. Kervanda ne kadar altın ve değerli eşya varsa toplanıp eşkıyaların reisinin önüne yığdılar. Eşkıyalardan biri Abdülkadir Geylani`ye yanaşıp sordu: “Senin üzerinde bir şeyler var mı çocuk?” Abdülkadir Geylani cevap verdi: “Üzerimde kırk altın var.” Eşkıya, “Hani, nerede?” diye sorunca, “Koltuğumun altında” dedi. Koltuğunun altına baktıklarında altınları gördüler. Hayretle sordular: “Neden bizden saklamadın?” Abdülkadir Geylani: “Ben ilim öğrenmek için Bağdat`a gidiyorum. Annem bana ne olursa olsun, doğruluktan ayrılma dedi. Ben de onun dediğini yapıyorum.” Dedi. Eşkıyaların reisi bu sözleri duyunca pişman oldu. Pişman olup tövbe etti. Adamlarına döndü: “Gördünüz mü? Çocuk annesinin öğüdünü tutuyor ve yalan söylemiyor. Altınlarını kaybetme pahasına yapıyor bunu. Ben ise Allah`ın emrini çiğniyorum. Yazıklar olsun bana!” dedi.

 

Netice olarak, İslam doğru ve dürüst olmaya önem vermiştir. Çünkü Doğruluk/Dürüstlük kişinin mutluluk vesilesi ve toplumun güven ve huzur kaynağıdır.