Değerli Okur, bu yazımızda yukardaki başlıkta zikredilen konudan bahsedeceğiz. Malum olduğu üzere insan sosyal bir varlıktır. Toplum içinde hayatını idame ettirir. İnsan ihtiyaç duyduğu her şeyi maalesef kendi kendine temin etme imkanına sahip değildir. Bu ve benzer nedenlerden dolayı sosyal hayatta insanlar birbirine muhtaçtır. İktisadi hayatta da biz insanlar birbirimize muhtacız. Söz gelimi hayvancılık yapan biri tarım ve ziratçi birinin yetiştirdiği ürünlere tarım ve ziraat ile uğraşan biri de hayvancılık yapan birinin ürünlerine muhtaçtır. Şehirde kuyumculuk, terzi, zanaatkarlık…….yapanlar da hayvancılık yapan ve ziraatçilik yapan kişilerin ürettiği, yetiştirdiği ürünlere ihtiyaç duyar. Bu misalleri çoğaltmamız mümkündür.

Bugüne geldiğimizde ürün ve hizmet dalları çoğalmıştır. İnsan genel olarak ya üretici veya tüketicidir. Bunu biraz daha açarsak ya ürün veya hizmet üreten ya da ürün veya hizmet alandır. Toplumu ilgilendiren böyle bir meselede hayatın tüm merhalelerini ihata etmiş olan İslam’ın bir şey söylememesi, bu alanda temel kaideler tayin etmemesi namümkündür. Genel hatlarıyla Ticarette uyulması gereken islami prensiplere değineceğiz.

Dürüstlük

Dürüstlük müslüman bir şahsiyetin sahip olması gereken temel vasıflardandır. Bilhassa Ticarette doğruluk ve dürüstlük çok mühimdir. Çünkü ticaret yaparken dürüst olmayı tavsiye eden birçok âyet ve hadis vardır. Allah Teâlâ"nın, “Mallarınızı aranızda haksız sebeplerle yemeyin. İnsanların mallarından bir kısmını bile bile günaha girerek yemek için onları hâkimlere (rüşvet olarak) vermeyin. (Bakara suresi 188) buyruğu ticaret yaparken taraflardan birine zarar vermeden, kimsenin hakkını gasp etmeden açık ticaret yapmalarını emretmektedir. Ticarette asıl olan doğruluktur. Dürüst olmayan, aldatan, yalan söyleyen, yalanına yemin katan bir tüccar kısa bir dönem için kâr elde etse de uzun dönemde zararların en büyüğünü iflas etmek suretiyle yaşayacaktır. Ebû Hüreyre"nin anlattığına göre Sevgili Peygamberimiz bir gün çarşıda dolaşırken bir ekin yığınının yanına gelmişti. Elini kontrol amacıyla ekin yığınının içine daldırınca parmakları ıslanmıştı. Bunun üzerine, sahibine hitaben, “Bu ne?” diye sormuş, o da, “Malım yağmurda ıslandı ey Allah"ın Elçisi!” diyerek durumu izah etmeye çalışmıştı. Ancak Rahmet Peygamberi bu izahı yeterli bulmayarak, “Madem öyle, ıslak kısmını insanlar görsün diye yığının üstüne koysaydın ya!” diye uyardıktan sonra, “(İnsanları) aldatan benden değildir.” buyurarak tepkisini ifade etmişti. Müslim, Îmân, 164

Ölçü ve Tartıyı adaletle yapmak

Ticaretin önemli vasıtalarından biri de ölçü ve tartıdır. Bundan sadece ölçme aleti metre ve tartı aleti teraziyi anlarsak çerçeveyi çok daraltmış oluruz. Hakk,adalet,v.b. kavramlardan bağımsız değerlendirmek yanlış olur.Kur’an-ı Kerimin ilk inen surelerinden biri olan Rahman Suresinde şöyle buyurulmaktadır: Kur’an’ı rahmân öğretti.İnsanı O yarattı.  Ona anlama ve anlatmayı öğretti.  Güneş ve ay bir hesaba bağlı (olarak hareket ederler) Yıldızlar da ağaçlar da secde ederler .Göğü O yükseltti, denge ve ölçüyü O koydu ki dengeden sapmayasınız;  Ölçüyü düzgün tutasınız ve eksik tartmayasınız. (Rahman suresi 1-8) 

Başka bir surede Rabbimiz islami prensiplere dikkat etmeyenleri şiddetli bir s-uslupla yermektedir: Eksik ölçüp tartanların vay haline!Onlar, insanlardan ölçerek bir şey aldıklarında tam ölçerler. Kendileri başkalarına vermek için ölçüp tarttıklarında ise haksızlık ederler. Onlar, o büyük günde -ki, işte o gün insanlar âlemlerin rabbinin huzuruna çıkacaklar- diriltileceklerini akıllarına getirmiyorlar mı? Mutaffifîn Sûresi   (1-6) Bu ayetlerden şunu anlıyoruz ki kul hakkına riayet etmemenin dirilişle ve hesap gününe inanmakla bir bağlantısı vardır. Hesaba inan bir insan, Alllah’ın kullarına haksızlık yapamaz.

Yüce Kur’an’a baktığımız zaman kendilerine peygamber gönderilen kavimlerin bariz hataları olduğunu görürüz. Misal, Nuh (a.s.) ın kavmi öğüde kulak vermediği, putlara tapmaya devam ettiklerini, Medyen kavminin ölçü ve tartıya riayet etmedikleri, meşru kazançla yetinmediklerini görürüz. Kur’an medyen kavini şu ayetlerle anlatır: Medyen’e de kardeşleri Şuayb’ı gönderdik. Onlara şöyle dedi: "Ey kavmim! Allah’a kulluk edin, O’ndan başka ilahınız yoktur. Ölçüyü, tartıyı eksik tutmayın. Ben sizi maddî bakımdan iyi bir durumda görüyorum; ama doğrusu hakkınızda kuşatıcı bir azap gününden de korkuyorum. (84) Ey kavmim! Ölçüyü, tartıyı adaletle tam yapın; insanların mallarının değerini düşürmeyin, yeryüzünde bozgunculuk yaparak başkalarına zarar vermeyin. (85) Eğer müminseniz Allah’ın bıraktığı (meşrû) kazanç sizin için daha hayırlıdır. Ben üzerinize bir bekçi değilim." Kavmi ise, "Ey Şuayb! Atalarımızın taptığı şeylerden yahut mallarımız hususunda dilediğimizi yapmaktan vazgeçmemizi sana ibadetin (dinin) mi emrediyor? Oysa sen uyumlu ve akıllı birisin!" dediler. (87) Şuayb de şöyle dedi: "Ey kavmim! Bir de şöyle düşünün: Ya benim, rabbimden açık bir delilim varsa ve O bana tarafından güzel bir nasip vermişse! Size yasakladığımı kendim yapmak niyetinde değilim. Ben sadece gücümün yettiği kadar ıslah etmek istiyorum. Fakat başarmam Allah’ın yardımına bağlıdır. Yalnız O’na dayanıyor ve O’na yöneliyorum.( Hud Suresi 82-88)

Şuayb (a.s.)ın kavmi Medyen halkının hile, aldatma, kandırma, helal olan ile yetinmeme ve verilen öğütlere icabet etmemelerinden dolayı helak edildikleri devamındaki ayetlerde açıklanır. Bundan şunu anlıyoruz ki İslam’ın koyduğu prensiplere uyulmadığı takdirde kul hakkına girildiği, güvenin yitirildiği, bereketin kalmadığı tolumun yozlaştığı görülür.

Malın kusurunu gizlememektir

Ticaretle uğraşan kardeşlerimizin dikkat etmesi gereken bir başka önemli husus ise sattığı malın kusurlu olmamasına özen göstermektir. Hele hele kusurlu olduğu halde bu kusuru gizleyip satmak, sonrada satılan mal geri alınmaz diyerek geri almamak esnaf için çok büyük bir yanlışlıktır. Böyle bir ticaretin kâr etmesi asla düşünülemez. Bu anlamda Sevgili Peygamberimizin, “Müslüman, Müslüman"ın kardeşidir. Kusurlu bir malı, kusurunu açıklamadan din kardeşine satması helâl olmaz.”İbn Mâce, Ticâret, 45.

Doğruluğu, güvenilirliği, dürüstlüğü emre eden hileyi, yalanı ve sahtekarlığı yasaklayan bir inanca sahip olan Mü’min bir kişinin malın ayıbını gizlemesi, daha da kötüsü kusursuz olduğunu söylemesi, malın ayıp ve kusurlu ortaya çıktığı zaman da onu almaması müşteri ile münakaşaya girişmesi Mü’min bir tüccara, hatta hiçbir ticaret erbabına yakışmaz. İnsanı birçok konuda hata yapmaktan, kul hakkına girmekten koruyan prensiplerden biri de hakkına razı olmak, hakketmediği bir şeyi elde etmek için yalan, yanlış yollara başvurmamaktır. Şu hadisi şerif bize bu konuyu güzel bir şekilde izah eder: “Alışveriş yapanlar birbirlerinden ayrılmadıkları sürece (alışverişi kabul edip etmeme konusunda) serbesttirler. Eğer dürüst davranırlar ve (malın kusurunu) açıkça söylerlerse, alışverişleri bereketlenir. Fakat kusuru gizler ve yalan söylerlerse, (yaptıkları) alışverişin bereketi gider.”( Ebû Dâvûd, Büyû", 51)

İhtikar

Ticaret ve Stok

Geçmişte olduğu gibi güünümüzün en sıkıntılı ticaret konularından biri de stokçuluktur. İslam Hukukunda “İhtikar” denilen stokçuluk, kendisine ihtiyaç duyulduğu anda gıda maddesini fiyatı artsın diyerek depolamaya denmektedir.  Mümin bir insan, insanlara faydalı olmaya çalışan bir şahsiyettir. İnsanların hayatını kolaylaştırmaya gayret eder. Ülkemizde maalesef farklı mevsimlerde bir şeyleri bahane ederek bu şeye tevessül edildiği basın ve medyaya yansımaktadır. Söz gelimi bu günlerde limon fiyatların anormal bir şekilde artması gibi.  Oysa ki iki cihan serveri Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed s.a.av. bu konuda bizleri şöyle ikaz etmiştir:. “Günahkar ve isyankar olandan başkası ihtikar (stokçuluk) yapmaz” 

Ticaret ve Faiz

Yüce Yaratan alış-verişi helal faizi haram kılmıştır. Faizin haram kılınmasının birçok hikmeti vardır. Ancak öncelikle şu hususu vurgulamakta fayda vardır. Faiz Yaratanın yaratmış olduğu kullarına yasaklamış olduğu haramlardan birisidir. Bu sebeple öncelikle Allah’ın bir emri olarak faizden kaçınmamız gerekmektedir. Yüce Rabbimiz bir ayette şöyle buyurmaktadır. “Faiz yiyenler, ancak şeytanın çarptığı kimsenin kalktığı gibi kalkarlar. Bu, onların, “Alışveriş de faiz gibidir” demelerinden dolayıdır. Oysa Allah alışverişi helal, faizi haram kılmıştır.Faiz alış-verişi sekteye uğratmakta, paranın belli insanların elinde toplanmasına, çalışma neticesinde elde edilen birikimin bir anda elden gitmesine sebep olmaktadır. Bir başka önemli husus ise, faiz çalışma şevkinin kırılmasına sebep olmakta kişileri tembelliğe sürüklemektedir. Bu ise ticaret açısından son derece sıkıntılı bir durumdur. Çünkü ticaretin en önemli kuralı çalışmaktır. Çalışma olmadığı müddetçe ticaret de olmayacaktır.

Faizle elde edilen mal başlangıçta fazlalaştığı zannedilse bile zaman içerisinde faize bulaşmış kişilerin ticaretinin kâr etmediği ve nihayetinde iflas ettikleri müşahede edilmektedir. Bu dünyada iflas etme olmasa bile kişi ebedi kalacağı asıl yurdu olan ahirette hüsrana uğrayanlardan olacaktır ki, bu ise en büyük zarardır.

Karz-ı hasen (güzel borç)

Günümüzde kişileri faize sürükleyen hususların başında ise, en önemli maddi yardımlaşmalardan biri olan borç alıp-verme işinin bitme noktasına gelmiş olması gelmektedir. Oysaki maddi ihtiyaçların karşılanması noktasında borç alıp-verme çok önemli bir yer tutmaktadır. Ancak günümüzde enflasyon dediğimiz paranın değer kaybetmesi çokça yaşandığından dolayı borç verme sekteye uğramış, şahıslardan borç bulamayan insanlar ise faize sürüklenmişlerdir. Oysaki Yüce Rabbimiz bir ayette şöyle buyurmaktadır. “Şüphesiz ki sadaka veren erkeklerle sadaka veren kadınlar ve Allah’a güzel bir borç verenler var ya, (verdikleri) onlara kat kat ödenir.( Hadid Suresi18) Ayrıca onlara çok değerli bir mükafat da vardır. Borç alınan borçlu olana kolaylık göstermeli borç alan ise borcunu zamanında ödemelidir. Böyle bir borç ilişkisinde Yaratanın rahmetinin olduğu unutulmamalıdır.

Câbir b. Abdullah’tan (ra) nakledildiğine göre, Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur: “Satarken, satın alırken, alacağını talep ederken hoşgörülü davranıp kolaylık gösteren kimseye Allah rahmetiyle muamele eylesin.”( Buhârî, Büyû, 16)

“Allah, sizden önce yaşamış bir kimseye rahmetiyle muamele etti. Çünkü bu adam satınca kolaylık gösterir, satın alınca kolaylık gösterir, alacağını isteyince de (kabalık ve sertlik değil, anlayış ve) kolaylık gösterirdi.” Tirmizî, Büyû’, 75.

Son olarak İslam Kültürünün bir ürünü olan ve ticaret ahlakının nasıl olması gerektiği noktasında mutlaka üzerinde söz edilmesi gereken ahilik teşkilatı hakkında kısa bir bilgi vermek isterim. Ahilik Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinde Anadolu’da yaşayan halkın sanat, ticaret, ekonomi gibi çeşitli meslek alanlarında yetişmelerini sağlayan, onları ahlaki yönden yetiştiren, çalışma yaşamını iyi insan meziyetlerini esas alarak düzenleyen bir örgütlenmedir. Ahiliğin genel ilkelerinden birkaç tanesi şöyledir.

İşinde ve hayatında, kin, çekememezlik ve dedikodudan kaçınmak,

Ahdinde, sözünde ve sevgisinde vefalı olmak,

İyi huylu ve güzel ahlâklı olmak,

Şefkatli, merhametli, adaletli, faziletli, iffetli ve dürüst olmak,

Aza kanaat, çoğa şükrederek dağıtmak

İçi, dışı, özü, sözü bir olmak,

Fani dünyaya ait şeylerle öğünmemek, böbürlenmemek,

Fakirlerle dostluktan, oturup kalkmaktan şeref duymak,

İyilerle dost olup, kötülerden uzak durmak,

Zenginlere, zenginliğinden dolayı itibardan kaçınmak,

İnsanların işlerini içten, gönülden ve güler yüzle yapmak,

Hakka, hukuka uymak, hak ölçüsüne riayet etmek,

Ayıp ve kusurlarını örtmek, gizlemek ve affetmek.

Sonuç olarak insanoğlu için ancak çalıştığının karşılığı vardır. Bu karşılık hem dünyevi hem de uhrevidir. Ticaretle uğraşan kardeşlerimiz Rabbimizin bildirmiş olduğu, Sevgili Peygamberimizin de hayatına tatbik ettiği ve bizlere örnek olarak aktardığı emir ve yasaklara uyarak bir ticari hayat sürdürmelidir. Böyle bir ticaret ayrıca ibadet mertebesinde olacaktır. Bir kişi Allah’ın emir ve yasaklarına uyarak, elinden geldiği kadar helallere ve haramlara riayet ederek, ibadetlerini de yerine getirerek bir ticaret hayatı sürdürürse namaz kılmak, oruç tutmak gibi ibadet yapmış ve sevap kazanmış olur. Rabbim böyle bir ticaret hayatını bütün kardeşlerimize nasip etsin. Sözü ve muamelesi doğru, dürüst tüccar; (kıyamet gününde) peygamberler, peygamberleri tasdik eden doğru kimseler ve şehitlerle beraber olacaktır.” Tirmizî, Büyû’, 4.