Günümüzde kağıt paraların, altın ve gümüşün yerine ve bunları temsil etmek üzere mal mübadelesinde satış bedeli olarak kullanılması örf haline gelmiştir.
Kâğıt paralarla madenî paralar, altın ve gümüş paralar yerine mal mübadelelerinde kullanılan paralardır. Bu paralar, tedavüldeki paralara karşılık merkez bankasında stok edilen veya stok edilmesi gereken külçe altınlar karşılığında çıkarılan banka havalesi niteliğindedir. Kâğıt paranın çıkışı ve yayılması 17. yüzyılda Avrupa’da altın karşılığı temsîlî para şeklinde olmuştur. Altın paranın basılması, taşınması ve korunmasındaki güçlüklere karşılık kâğıt para çok düşük maliyetle büyük miktarda satın alma gücü kazandıran kolay taşınıp, korunabilen bir para türüdür.
Osmanlı İmparatorluğu uygulamasında da bir altın lira (7 gram) yüz kuruş itibar edilerek 19. yüzyıl ortalarında “kâime-i mu’tebere-i Osmaniyye” adıyla ilk kağıt para basılmıştır.
Kağıt paraların, altın ve gümüş gibi bunların yerine ve bunları temsil etmek üzere mal mübadelesinde satış bedeli olarak kullanılması örf haline gelmiştir. Ancak 20. yüzyıl ortalarından sonra kağıt paranın altına olan bağlılığı giderek azalmış, bazı ülkeler merkez bankalarındaki karşılık olan altınları gereksiz stok sayarak serbest bırakmış, böylece kağıt paranın satın alma gücünü devletin ekonomik gücünden aldığı esası kabul edilmiştir.
Ancak kağıt paraların istenildiği an altın ve gümüşe çevrilmesi mümkündür. Bu yüzden de bunlar itibari olarak karşılığı bulunan para sayılırlar. Bunlar eşyanın günümüzdeki karşılığı olan satış bedeli (semen) olmuşlardır. Bunun için nisap miktarına ulaşınca kağıt paralara da altın ve gümüşte olduğu gibi kırkta bir oranında zekât gerekir. Fakihlerin çoğunluğunun görüşü budur.
Kağıt paranın nisabını belirlemede, ticaret eşyasında olduğu gibi yoksulsun yararına olan, gümüş nisabının ölçü alınması bir çok fakih tarafından öne sürülmüşse de, bu konuda altın nisabının, esas alınması daha uygundur. Çünkü gümüş tarihi süreç içinde önemli ölçüde değer kaybına uğrarken, altın günümüzde ülkeler arası döviz gücünü korumuştur. Hz. Peygamber döneminde, altının ağırlık birimi olan miskal, Mekkelilerin paralarının esası idi. Her ülkedeki kuyumcular altının fiyatını kendi bölgesel paraları ile belirlemektedirler. Bu duruma göre, aslî ihtiyaçları ve borcu dışında 80 gram altın karşılığından fazla kağıt paraya sahip olan kimse, üzerinden bir yıl da geçmiş olunca kırkta bir zekâtla yükümlü olur.( Zühaylî age, II, 758; Bilmen , age, s. 349)
Diğer yandan kâğıt para sisteminin altın yerine temsîlî para döneminde olduğu gibi daha açık standart bir karşılığa bağlanması ve bu karşılıkla ilgili hükümlerin temsîlî parayı da kapsamına alması esas olmalıdır. Çünkü kendi maliyeti çok düşük ve önemsiz olan kağıt paranın satın alma gücü, temsil ettiği karşılıklara göre ortaya çıkmaktadır. Altın ve gümüş para gerçek değeri ile tedavülde bulunur. Faiz yasağı sebebiyle bu tür paralarla kendi cinslerinden olan külçe, zînet ve benzeri altın ve gümüş stokları arasında bir satın alma gücü farkı meydana gelemez. Buna göre, faiz yasağı altın veya altına endeksli parayı enflasyona karşı korur.( Standart bir karşılığa endeksli para birimi için, riba cereyan eden mislî mallar esas teşkil edebilir.
Kağıt para, gerçek karşılığı olan altınla bağlantısı kesilince itibârî değerle dolaşan bir para türü olmuştur. Nitekim Emevîler devrinden itibaren yaygınlaşan ve fels adı verilen madeni paralar itibarî paralardır. Bunlar bakır, nikel, kalay karışımı paralar olup, altın veya gümüşü, içindeki karışımından az olan paralar da bu niteliktedir. Bu çeşit paraların zekâtı da kendi cinslerinden veya yıl sonundaki kıymetleri üzerinden kırkta bir olarak verilir.
Satış bedeli olarak kullanılabilen ekonomik değerlerin zekât dışı tutulması yoksulları zekât nimetinden mahrum eder ve servet sahiplerinin mal varlığını bu tür kağıt ve madeni paraya çevirerek zekât gibi önemli bir ibadetin sevabından nasipsiz kalmasına yol açabilir. Bunun sonunda, zekâttan beklenen amaç gerçekleşemez.