İbadet ayı olan Ramazan ayından sonra ibadetlerimizde göstermemiz gereken hassasiyet nasıl olmalıdır? İbadet hayatımızı şekillendiren ve bizleri ibadet konusunda uyaran ayet ve hadisler nelerdir?
Allah Rasûlü -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz’in mübarek hayatında en önemli zaman dilimi şüphesiz Ramazan ayı idi. O’nun için Ramazan bir terbiye ve kulluk mektebi idi. Bu mektebin mürebbî ve muallimi Kâinatın Efendisi, talebeleri Allah’ın kendilerinden razı olduğu Ensâr ve Muhâcirdi. Mektebin programı Rasûlullah Efendimiz’in tebliğ ettiği Vahy-i İlâhi, sonra da Zât-ı Risâletlerinin sözleri, fiilleri ve halleri ile uygulamaları idi. Bu mektebin adeta şeref misafiri de Cebrâil aleyhisselam idi.
Bir mektebin programları, o mektebin öğrencilerini hayata hazırlar. Öğrenim ve eğitim hayatında başarılı olanlar, bu başarılarını hayata taşıyabildikleri ölçüde yeni güzelliklerle buluşurlar. Biz de şimdi geride bıraktığımız Ramazan mektebinin programını Ramazan sonrasında nasıl muhafaza ettiğimizi tefekkür etmeliyiz.
Yüce Rabbimiz, insana ârız olabilecek gönül darlığının, ancak Cenab-ı Hakk’ı hamd ederek, tesbihe ve secdelere devamla giderilebileceğini ve bu ibâdet şuûrunun kesintisiz olarak son nefese kadar devamını sevgili habibine şöyle emrediyor:
“(Ey Habibim!) Andolsun, biliyoruz ki, onların söyleyip durduklarından göğsün cidden daralıyor. (Bu durumda) sen hemen Rabbini hamd ile tesbih et ve secde edenlerden ol. Sana ölüm gelinceye kadar da Rabbine ibâdet (kulluk) et.” (Hicr, 97-99)
Âyet-i kerimeler tesbih, tahmid ve secde ile başlayıp bütün kulluk tezâhürlerini kendisinde toplayan “ibâdet” kelimesi ile tamamlanıyor. “İbâdet” Allah’ın râzı olduğu bütün fillerin kul tarafından yerine getirilmesi olarak tarif edilir. Bu takdirde Âyet-i kerîmenin manası şöyle olur: “Canlı olduğun müddetçe, bir an bile ayrılmaksızın, devamlı olarak O’nun kulu olduğun şuuruyla hareket et.” Bu durum tıpkı İsa aleyhisselâm’ın: “O (Allah) bana canlı olduğum, yaşadığım sürece namazı ve zekâtı emretti, beni anneme saygılı kıldı.” (Meryem, 31, 32) demesine benzer.
İBADETİN HİÇBİR ŞEKİLDE ÖLÜM DIŞINDA BİR SONU OLDUĞU DÜŞÜNÜLMEMELİDİR
İbadetin hiçbir şekilde ölüm dışında bir sonu olduğu düşünülmemelidir. Nitekim bir hadis-i şerifte şöyle buyrulmuştur: “Bana mal biriktirip tâcirlerden olmam vahyedilmedi. Fakat bana “Sen şimdi Rabbini hamd ile tesbih et ve secde edenlerden ol! Ve sana yakîn (ölüm) gelinceye kadar Rabbine ibâdet et” diye vahyedildi.” (Deylemî)
Yüce Rabbimiz, kendisine itaat ve kullukta son nefesimize kadar sebatkâr olmamızı emrediyor. İnsan kulluğu mevsimlik işçilik derecesine düşürmemeli, alıp verdiği her nefeste ve her mekânda Rabbinin kendisi ile beraber, O’na şah damarından daha yakın olduğu şuuru ile üzerindeki kulluk sorumluluğunun devam ettiğinin idrakinde olmalıdır.