Efendimiz’in hayatına baktığımızda onun Kur’ân’ı her vesileyle okuduğunu görürüz. İnsanlara İslâm’ı anlatırken, ashabına sohbet ederken, bir meseleyi izah ederken, gece ibadetlerinde Kur’ân’dan bir kısım okurdu. Kendisi ve ashâbı, her gün düzenli olarak Kur’ân-ı Kerîm’in yedide birini okumayı âdet edinmişlerdi.
Efendimiz şöyle buyurmuştur:
“Kim geceleyin hizbini veya hizbinden bir kısmı okumadan uyursa bunu sabah namazı ile öğle namazı arsında tamamlasın! Bu takdirde, sanki gece okumuş gibi aynı sevâba nâil olur.” (Müslim, Salâtü’l-Müsâfirîn, 142)
Allah Resûlü bir meclise vardığında, oradakileri Allah’a dâvet eder, onlara Kur’ân okur ve onları, geçmiş inkârcı ümmetlerin başına gelenlerden sakındırırdı. (İbn-i Hişâm, I, 381)
EFENDİMİZ VE ASHABININ MEŞGULİYETİ
Ebû Talha (r.a.) bir gün Efendimiz’in yanına vardığında, onun ayakta Ashâb-ı Suffe’ye Kur’ân öğrettiğini gördü. Allah Resûlü, açlıktan iki büklüm olan belini doğrultmak için karnına taş bağlamıştı. İşte Resûl-i Ekrem Efendimiz ve ashâbının meşgûliyeti, Allah’ın kitâbını anlamak ve öğrenmek, arzu ve iştiyakları da Kur’ân’ı tekrar tekrar okumak ve dinlemekti. (Ebû Nuaym, Hilye, I, 342)
Resûlullah, ashâbından zaman zaman kendisine Kur’ân okumalarını ister, hürmetsizlik olur düşüncesiyle bundan çekinenlere:
“–Ben Kur’ân’ı başkasından dinlemeyi de severim” buyururdu. (Buhârî, Tefsîr, 4/9; Müslim, Müsâfirîn, 247)
Müslümanların Kur’ân ile olan bu sıkı ülfetleri daha sonraki zamanlarda da devam etmiş, günümüze kadar gelmiştir. Sâib bin Yezid (r.a.) şöyle der:
“Hz. Ömer, Übey bin Kâ‘b ile Temîm ed-Dârî’ye v, (Ramazan geceleri) cemaate imam olarak 11 rekât namaz kıldırmalarını emretti. İmam namazda âyet sayısı yüz civârında olan (Yûsuf, İsrâ, Kehf gibi) sûrelerden okuyordu. Öyle ki, namaz çok uzun olduğu için bastonlara dayanıyorduk. Namazdan ancak şafak yükselmeye başlayınca dönüyorduk.” (Muvatta’, es-Salâtü fi’r-Ramadân, 4)
HER GECE KUR’AN HATMİ
Ashâb-ı kiramdan ve daha sonra gelen sâlihlerden bazıları Kur’ân-ı Kerîm’i her gece baştan sona okuyup hatmederlerdi.Osman bin Abdurrahman babasından şöyle naklediyor:
“Bir gün: «Bugün geceyi Makâm-ı İbrahim’de namaz kılarak geçireceğim» diye niyet ettim. Yatsıdan sonra Makâm’da namaza durdum. Ben namaz kılarken birisi elini omzuma koydu. Selâm verdikten sonra baktım ki Hz. Osman imiş. Hz. Osman Fatiha’dan başlayarak Kur’ân’ı sonuna kadar okuyarak namazını tamamladı. Selâm verdi ve ayakkabılarını alıp gitti.” (Ebû Nuaym, Hilye, I, 56)
Aynı şekilde tâbiîn ve etbau’t-tâbiîn de Kur’ân-ı Kerîmi çok okurlardı. Bunlardan her gün bir hatim indiren pek çok sâlih zât mevcuttur. Tâbiînin büyüklerinden İbn-i Ebî Leylâ’nın, sadece Mushaflardan müteşekkil bir kütüphanesi vardı. Kur’ân kıraatıyla meşgul olan insanlar orada toplanırlardı. Zarûrî ihtiyaçları hâricinde oradan fazla ayrılmazlardı. Selef-i sâlihînin pek çoğu üç günde, ekseriyeti de yedi günde Kur’ân-ı Kerîm’i hatmederdi.