Bugünkü yazımız, Mîlâdî Takvime göre 27 Şubat Pazar’ı Pazartesi’ye bağlayan gece idrâk ettiğimiz İsrâ ve Mirâc’a dair olacaktır. Bu çok bereketli gece, Hicrî Takvime göre senenin yedinci ayı olan 27 Receb 1443 tarihine denk gelmektedir. Bu vesile ile bu mübârek gecenin, hem İslâm âlemi hem de tüm insanlık için hayırlara vesile olmasını Yüce Allah’tan temenni ederim.

İsrâ ve Mirâc’ın Manası ve Vakti

Bu gece, İslâmî takvimde özel bir gecedir. Resûlullah’ın (s.a.v.) vahiy meleği Cebrâîl (a.s.) refakatinde, Allah tarafından gönderilen ve “Burâk” adı verilen bir binek vasıtasıyla gecenin bir kısmında; ilk önce Mescid-i Harâm’dan Mescid-i Aksâ’ya götürüldüğü, Mescid-i Aksâ’dan (Beyt-i Makdis) da daha yüksek semâya çıkarıldığı, daha sonra da Sidretü’l-Müntehâ’ya varıncaya kadar bu ulvî yolculuğun devam ettiği ve aynı gece tekrar Mescid-i Harâm’a döndükleri mübârek, mukaddes ve müstesnâ bir zaman dilimidir.

Bu hadisenin zuhûru; Kur’ân’la (el-İsrâ,1/en-Necm, 1-18), Sünnet’le (Sahîh-i Müslim, Hadis No:162) ve sahâbîlerin şehâdetiyle sâbittir. Bu yolculuk, Hz. Peygamber (s.a.v.) uyanık bir halde iken, hem rûhen hem de bedenen gerçekleşmiştir. Bu, Cenab-ı Hakk’ın Peygamberine (s.a.v.) verdiği, akılların kavramakta zorlandığı büyük bir mu‘cizedir. Bu hâdise İslâm tarihinde önemli bir dönüm noktasıdır ve bunun ardından İslâm’a davet için yeni bir aşama (Medine Dönemi) başlamıştır.

Meşhûr rivâyete göre İsrâ ve Mirâç gecesi, Peygamber Efendimiz’in (s.a.v.) Peygamberliğinin on ikinci yılında, Medine’ye hicretinden bir sene önce Receb ayının yirmi yedinci gecesinde gerçekleşmiştir.

İsrâ ve Mirâç Yolculuğunun Sebebi

İsrâ ve Mirâç yolculuğunun bir çok sebebi ve hikmeti bulunmaktadır. Bunlardan bazılarını şöyle açıklayabiliriz: Birincisi: Hz. Peygamber’in (s.a.v.) kavminden gördüğü eziyetler sebebiyle üzüntü ve acısının hafifletilmesi. İkincisi: Allah’ın lütfuyla makâmının yüceltilmesi ve onurlandırılması. Üçüncüsü: Kendisine yakınlık gösterilip teselli edilmesi. Bu vesile ile Allah (c.c.) nezdindeki değerinin kendisine bildirilmesi. Dördüncüsü: Tâiflilerin eziyetlerinin ve onu inkâr etmelerinin karşılığı olarak Yüce Allah’ın âyetinde belirttiği fazilete erişmesi “Bu lütuf Allah’tandır. Hakkıyla bilen olarak Allah yeter.”(en-Nisâ,70). Beşincisi: Allah’ın (c.c.) Peygamberine büyük âyetlerini ilân edip göstermesi. Bu hususa şu iki âyet işâret etmektedir: “Ona âyetlerimizden bir kısmını gösterelim diye”(el-İsrâ,1),“Andolsun ki O, Rabbinin âyetlerinden en büyüğünü gördü.”(en-Necm,18). Altıncısı: Önceki Peygamberlerin karşılaştığı gibi, davette karşısına çıkan tüm zorluklara göğüs gerebilme gücünün, sabır ve sebâtının artırılması.

Âyetlerde İsrâ ve Mi‘râc

“Kulunu (Muhammed’i) bir gece, Mescid-i Harâm’dan kendisine bâzı âyetlerimizi göstermek için, etrâfını mübârek kıldığımız Mescid-i Aksâ’ya götüren Allah, her türlü noksan sıfatlardan münezzehtir. Şüphesiz O, her şeyi hakkıyla bilen, hakkıyla görendir.”(el-İsrâ,1).

“İnmekte olan yıldıza and olsun. Arkadaşınız (Muhammed-Mustafâ) sapmadı ve bâtıla inanmadı. O, arzûsuna göre de konuşmamaktadır. O’nun konuşması vahiyden başka bir şey değildir. Çünkü (bildirdiklerini) O’na güçlü, kuvvetli ve üstün yaratılışlı biri (olan Cebrâîl, Rabbinin emri üzere) öğretti. Sonra en yüksek ufukta (Sidretü’l-Müntehâ’da) iken asıl şekliyle istivâ etti (doğruldu). Sonra yaklaştı ve tedellî etti. (Muhammed Mustafâ ile Rabbinin) araları, iki yay arası kadar, ya da daha yakın oldu. Allah o anda kuluna vahyini bildirdi. (Muhammed Mustafâ’nın) gözleriyle gördüğünü kalbi yalanlamadı. (Ey inkârcılar!) O’nun gördükleri hakkında şimdi kendisiyle tartışacak mısınız? And olsun ki (Muhammed Mustafâ), onu (Cebrâîl’i) Sidretü’l-Müntehâ’da bir defâ daha gördü. Orada Me’vâ cenneti vardır. O Sidre’yi kaplayan kaplamıştı. (Muhammed Mustafâ’nın) gözü, oradan ne kaydı, ne de sınırı aştı. And olsun O, Rabbinin en büyük âyetlerinden bir kısmını (da) gördü.”(en-Necm, 1-18).

İsrâ ve Mi‘râc’a Hazırlık

İmâm Müslim Sahîh’inde, Rasûlullah’ın (s.a.v.) Kabe’de ya da evinde bulunduğu bir sırada İsrâ yolculuğu olayını şöyle rivâyet etmiştir: Evinin damı açıldı ve insan sûretinde iki melek indi, onu Zemzem suyunun yanına götürdüler, sonra göğsünü yardılar ve kalbini çıkardılar, Zemzem suyuyla yıkadılar ve içini hikmet ve imanla doldurdular. (Sahîh-i Müslim, Hadis No:163-164). Bunun hikmeti, Hz. Peygamber’in (s.a.v.) şâhit olacağı şeylere manevî açıdan hazırlamaktır.

 

Burak’a Binilmesi ve Mescid-i Aksâ’ya Gece Yolculuğuna Çıkılması

Sonra Cebrâil (a.s.); attan küçük, eşekten büyük olan ve adımını gözünün ulaştığı son noktaya koyabilen “Burâk” adındaki binekle Peygamber’e (s.a.v.) geldi. Peygamber (s.a.v), ona bineceği esnada Burâk adlı binek heyecandan yerinde hareketsiz duramadı. Cebrâîl (a.s.), ona sâbit durmasını ve bu güne kadar kendisine ondan daha hayırlı bir kimsenin binmediğini söyleyerek onu sakinleştirdi. Sonra Hz. Peygamber (s.a.v.), ona bindi ve o anda mübârek yüzünden terler döküldü, sonra da Beyt-i Makdis’e doğru yola çıktılar.

Mescid-i Aksâ’ da Namaz

Gelen rivâyetlerde, Hz. Peygamber’in (s.a.v.) Mescid-i Aksâ’ya ulaştıktan sonra orada Peygamberlere imâmlık yaparak onlara iki rekaatlık bir namaz kıldırdığı bilgisi bulunmaktadır. Kaynaklarda, bu Peygamberlerden bazıları -ki bunlar Hz. Mûsâ, Hz. Îsâ ve Hz. İbrâhîm’dir- isimleriyle zikredilir. (Sahîh-i Müslim, Hadis No:172). Bu, Hz. Peygamber’in (s.a.v.) derecesinin üstünlüğüne dair bir delildir.

Semaya Yükseliş

Hz. Peygamber (s.a.v.) ve Cebrâîl (a.s.), en yakın semâya (semânın birinci katına) çıktılar. Hz. Peygamber (s.a.v.), burada Âdem’i (a.s.) gördü ve ona selam verdi. Âdem (a.s.) merhaba diyerek onu güzel karşıladı ve daha sonra sağında bulunan müminlerin ve solunda bulunan âsilerin ruhları gösterdi. Sonra ikinci kat semâya çıktılar, orada Yahyâ ve İsâ’yı (a.s.) gördü ikisini de selamladı. Sonra üçüncü kat semâya çıktı ve orada Yûsuf’u (a.s.) gördü, sonra dördüncü kat semâda İdrîs’i (a.s.), beşinci kat semâda  Hârûn’u (a.s.), altıncı kat semâda Mûsâ’yı (a.s.) ve son olarak yedinci kat semâda da İbrâhîm’i (a.s.) gördü.

Daha sonra Sidretü’l-Müntehâ’ya ve Beytü’l-Ma‘mûr’a çıktı, sonra yedinci kat semânın üstüne yükseldi, Yüce Allah’la konuştu ve ona elli vakit namaz emredildi. Namaz vakitlerinin sayısı Hz. Peygamber’in (s.a.v.) müracaatıyla nihâyetinde beş vakte indirildi. O’na (s.a.v.) süt ve şarap ikram edildi, O (s.a.v.) sütü seçti, O’na (s.a.v.) fıtrata isâbet ettiği söylendi. O’na (s.a.v.) ikisi zâhiri, ikisi de bâtınî olan Cennet ırmaklarını gösterildi. Orada Mâlik isimli Cehennem haznedârını, fâiz ve yetim malı yiyenleri ve daha nice sahneleri gördü.

İsrâ ve Mirâc’ın Hediyeleri

Hz. Peygamber’e (s.a.v.) bu mübârek gecede üç büyük ve önemli hediye verilmiştir: Birincisi; gözümün nûru, müminlerin mirâcı dediği beş vakit namaz, İkincisi; Bakara Sûresinin son iki âyeti, Üçüncüsü; Ümmetinden büyük günahları işlemiş olsalar bile ölmeden önce tevbe etmeleri şartıyla Allah’a (c.c.) hiçbir şeyi ortak koşmayan kimselerin günahlarının bağışlanacağı. (Sahîh-i Müslim, Hadis No:173). Bu hediyeler aslında İslâmın şiârlarıdır ve ana hedeflerini simgelemektedir.

İsrâ ve Mirâç Yolculuğundan Çıkarılabilecek Dersler

İsrâ ve Mirâç yolculuğundan çıkarılabilecek birçok ders ve ibret bulunmaktadır. Bunlardan bazılarını şöyle belirtebiliriz:

Birincisi: Özellikle Tâiflilerin kendisine eziyet ve hakaret etmesinden, Mescid-i Harâm’a girmesinin engellenmesinden sonra Yüce Allah’ın O’na semâ kapılarını açaması, oradaki Peygamberlerle görüştürmesi ve gayb âleminin acayip hallerini göstermesi sûretiyle Hz. Peygamber’e (s.a.v. ) verdiği lütuf ve ihsânıdır.

İkincisi: Yüce Allah’tan Peygamber’ine (s.a.v.), Miraç’tan kısa bir süre önce vefat eden eşi Hz. Hatice (r.a.) ve amcası Ebû Talib için bir taziye ve teselli mâhiyetinde O’na (s.a.v.) bir takım âyetlerini ve diğer başka şeyleri göstererek onurlandırmasıdır.

Üçüncüsü: Bu vesileyle insanların imtihân edilerek denenmesi, inanarak tasdik eden (onaylayan) ile inkâr ederek yalanlayan kimselerin belirlenerek birbirinden ayırt edilmesidir. Çünkü  Beyt-i Makdis’e gidiş-dönüş iki aylık bir süreyi kapsamaktaydı. Bu hâdiseden sonra, İsra ve Miraç  mu‘cizesini öğrendiği ilk andan itibaren tereddütsüz olarak tasdik ettiği için Hz. Ebûbekir (r.a.), “es-Sıddık” olarak anılmıştır.

Dördüncüsü: Peygamber’in (s.a.v.), bir beşerin insanlara tarif ve tavsif edemeyeceği şeyleri anlattıktan sonra bu hususta doğruluğunun ve  samimiyetinin ortaya çıkmasıdır.

Beşincisi: Yedi kat semâ üzerinde farz kılınan namazın önem ve konumunun izâh edilmesi. Bu bilinç ve şuurla edâ edilen  namazın mümin için miraç mâhiyetinde olması mesajının verilmesidir.

Altıncısı: Mescid-i Harâm ile Mescid-i Aksâ’nın önemine, aralarındaki bağa, tevhîd ve samimiyete dayandıklarına dair delillerin gösterilmesidir.