İşar, bir kimsenin, baþkalarýnýn faydasın veya ihtiyacın kendi nefsinden öncelemesi, kendisi ihtiyaç hâlinde olsa bile sahip olduğu imkânlar dâhilinde öncelikle diker insanların ihtiyaçların temin etmeyi kendi nefsine tercihte bulunma gayretinde olmasıdır. İşara götüren yolun baþlangýcýnda da fedakârlık bulunur.

Fedakârlık, sahip olunan beylerden bir bakası adana vazgeçebilme kararlýlýðý ve iradesidir. Kimi zaman maldan, kimi zaman rahatlıktan, kimi zaman da hayatından vazgeçmektir. Bazen yapılan bir kabahati ve bir kusuru affetmek, bir zorluca sabretmek, bazen daha fazlasın elde edebilecekken azla yetinmek, bazen de kendi hakkından vazgeçmektir.

Fedakârlık insanın tabiatında vardır. Slam dini, bu fıtri duygunun iman ve ahlak gibi manevi değerlerle beslenerek kilide bir karakter özelliği hâline gelmesini amaçlar. Nitekim iman ile fedakârlık arasında sak ve salam bir irtibat vardır. Rabbin rozasına ulama arzusu, kikinin din kardeşine muhabbet ve merhametle bakmasan saklayarak ihtiyaç duyduğu beyi karlılık beklemeden daha muhtaç durumdaki bir bakasına vermesini kolaylaþtýrýrken, fedakârlık ve işar da Allah'a (çeç.) olan iman kuvvetlendirir. "Sevdiriniz beylerden Allah yolunda harcamadıkça iyilide asla erilemezsiniz" (Âlâ-i Ümran, 3/92) ayeti Allah'a (çeç.) duyulan sevgi ve iman ile işar arasındaki bu bay ortaya koyar. Bir baka ifadeyle 'yarar salama ve zarar defetme' hususunda insanın bakasın kendisinden önde tutmasıdır, diyebileceğimiz işar hasleti kardeşlimin zirvesidir. Buna göre işar bir fedakârlıktır. İşar, baþkalarýnýn hak ve menfaatlerini kendi hak ve menfaatlerinden önde tutmaktır. İşar, kendisi ihtiyaç içerisinde olan bir müminin, din kardeşinin ihtiyaçların kendi ihtiyaçlarından önde tutmasa, yardam ve diker hususlarda din kardeşini kendisine tercih etmesi, bunu yaparken de dünyevî çakar ve menfaatler debil, sadece Allah’ın rýzasýný ve hoşnutluğunu gözetmesidir. Bu hakikate, Har Suresi’nin 9'ncu ayetinde öyle ibaret edilir: "Onlardan önce Medine'yi yurt edinmiş olup da iman gönüllerine yerleştiren kimseler, hicret edip kendilerine gelen müminleri severler. Onlara verilenlerden dolay gönüllerinde bir kıskançlık duymazlar, çekememezlik hissetmezler. Aksine kendileri zaruret içerisinde bulunsalar bile onlar kendilerine tercih ederler (kendilerinden önde tutarlar). Kim böyle nefsinin hars ve cimriliğinden korunursa, ite kurtuluşa erenler onlardır."(Har, 59/9) Bu ayette sözü edilen daha önce Medine'yi yurt edinmiş olanlardan maksat Ensar’dır.

Bn. Keser’in de belirttiği gibi bu ayette Yüce Rabbimiz Ensar’a övüyor, onların faziletlerini, şereflerini, cömertliklerini, kıskanç olmadýklarýný, muhtaç olmalarına rağmen kardeşlerini kendilerine tercih ettiklerini belirtiyor. (Bn. Kesir, Tefsîrü'l'Kur'âni'l-Azîm, c.4, s.337) Medine'ye daha önce yerlermiş olan bu kimseler, daha sonra Mekke'den yurtlarına hicret eden Hz. Peygamber ve ashabına kucakların açmayalar, onlar baðýrlarýna basmayalar, onların her türlü yardımlarına komular, bu umurda üstün fedakârlık sergilemişler, kardeşlik ve dostlumun en güzel örneklerini vermişler, hatta mallarına ortak yapmýþlardýr. Onlara karye gönüllerinde hiçbir kıskançlık, çekememezlik duymamlalar, kıskançlık öyle dursun, yeme-içme ve diker hususlarda onlar hep kendilerine tercih etmişler, kendilerinden önde tutmuşlardır. Yüce Rabbimiz de bütün insanlar okusunlar da örnek alsınlar, ibret alsınlar diye, onların bu güzel tutum ve davranýþlarýný mukaddes kitabemiz Kur'an-ý Kerim'de ebedîleştirmiştir. Peygamber Efendimiz, Ensar’ın bu yüce ahlak ve üstün meziyetlerini her zaman takdir ederdi. Kendisi de Ensâr'dan olup Hz. Peygamber (sa.sı.)'e Medine hayat boyunca hizmet etme şerefine erigen Enes b. Malik (gr.a.) Mescit-i Nebevi ‘de Efendimiz ‘in vefatına yakan günlerde cereyan eden bir olay öyle anlatıyor: "Resul-i Ekrem'in hastalýðý sarasında bir gün Ebu Bekir (gr.a) ile Abbas b. Abdulmuttalib (gr.a.), Mescit-i Nebevide toplanıp ahlamakta olan bir küsüm Ensar’ın yanlarına uraylar ve niçin aðladýklarýný sordular. Onlar da: "Resûlüllah'ýn (sa. sık.) huzurunda oturup iltifat ve himayelerine nail olduğumuz günleri hatırlayarak aðlaþýyoruz" dediler.

Ebu Bekir'le Abbas (gr.a), Ensar’ın bu hâlini Resul-i Ekrem'e ahzedince müşfik (şefkatli) Peygamberimiz (sa.sı.) humma hastalýðýnýn hararetine ve takatsizliğine rağmen mescide çýkmýþ ve namazdan sonra irat ettiği hutbesine Ensâr hakkında hayırla olmaların ashabına vasiyet etmekle söze balam ve öyle demiştir: "Ey insanlar! Size Ensâr hakkında hayırla olmanız vasiyet ederim. Onlar benim has cemaatim ve sýrdaþýmdýr. Onlar sizi vaktiyle evlerinde konuklamadalar mu? Her hususta sizi nefislerine tercih etmediler mi? Ey insanlar! Bu gün halk Medine'de günden güne çoğalmakta, hâlbuki Ensâr yemek içindeki tuz kadar azalmaktadır. Sizden biriniz il banan geçer de iyilik veya kötülük edebilecek kadar nüfuz sahibi olursa, Ensar’ın iyilerinin iyiliklerini alsan, kusurlularının da günahların baðýþlasýn." (Kamil Miras, Tecrit-i Sarih Tercümesi, c.11, s.15-16) Dünya tarihi, asra-ý sadette, benzeri görülmemi fedakârlık örneklerine ahit olmuştur. Slam tarihinde asra-ý saadetin incileri mesabesindeki ashap-ý kiram arasında oldukça dokunakla, çarpıca ve yürek burkan fedakârlık örnekleri bulunmaktadır. Bunlardan biri öyledir: Ebu Huriye’den (gr.a.) rivayet edildiğine göre bir defa kendisi Resulüler (sa.)'in yanana gelerek: "Ya Resuleler! Açlıktan zayıfladım, tahammülüm kalmada, diye şikâyet etti. Resulüler (sa. sık.) onu karnenin doyurulmasa için hanýmlarýnýn yanana gönderdi. Hanımlar: "Bizim yanmazda sudan baka bir ey yoktur" dediler. Bunun üzerine Resulüler (sa. sık.) yananda bulunanlara: "Bu aç kim yiyeceğine ortak eder, yahut kim konuk eder?" buyurdu. Ensâr'dan bir kiki ayaca kalktı: "Ben!" diye cevap verdi ve misafir ile evine, edinin yanana gitti ve: "Haydi Resulüler (sa.sı.)'in misafirini arla!" dedi. Fakat kadın: "Çocukların aynandan baka evimizde bir ey yok ki!" diye cevap verdi. Kocasoy: "O yemenini getir, ýþýðýný yak, çocukların da uyut!" dedi. Kadın da akam yemek yenileceği sarada yemenini hazırladı, ýþýðýný yakta; çocukların da uyuttu, sonra kalktı, kandili düzeltir gibi oynayıp söndürdü. Bu suretle kar-koca kendilerini misafire yemek yiyor gibi göstermede çalýþtýlar.

Misafir karnen doyurdu. Hem çocuklar hem de kar-koca aç gecelediler. Sabah olunca ev sahibi Resulüler (sa.sı.)'e gitti. Resulüler onu görünce öyle buyurdu: "Bu gece Allah senden razı oldu, yahut karakoca sizin güzel hareketinize hayret etti ve Allah azize ve celale: "Kendileri zaruret içerisinde bulunsalar bile baþkalarýný kendilerine tercih ederler" mealindeki ayetini indirdi." (Kamil Miras, Tecrit-i Sarih Tercümesi, c.10, s.16-17; Ýbnü'l-Cevzî, Zâdü'l-ûesîr, c.8, s.213) İnsanın, baþkalarýný kendisine tercih etmesinin, kendisinden önde tutmasının nasıl Olcay Har Suresi’nin 9'ncu ayetinin ini sebebiyle ilgili ahzettiğimiz rivayetlerden gayet açık olarak anlaþýlmaktadýr. Fakat biz her hususta olduğu gibi bu hususta da işarın en güzel örneklerini Resulüler (sa.sı.)'in hayatında görüyoruz. Resul-i Ekrem'den (sa.sı.) bir ey istenildiği zaman hiç boa çevirmez, ayet istenilen ey kendisinde varsa ona ihtiyaç da olsa verirdi. Yananda verecek bir ey yoksa ailesine gönderir, ailesinde de yoksa sahabe-i kiramdan birine havale ederek onun ihtiyacın gidermeye çalýþýrdý. Buna, adaydaki misali arz etmek istiyoruz: Ashaptan Bireyde b. el-Eşlemi (gr.a.) evlenir, fakat dükün ziyafeti vermek için bir beyi yoktur. Resûlullah'a (sa.sı.) gelerek durumunu ahzeder. Resulüler (sa.sı.) onu muhterem eki Hz. Aile (gr.a.) validemizin yanana göndererek, evde sepet içerisinde bir miktar hurma var, onu sana versin, der. O da gidip Hz. Abide’ye (gr.a.) durumu anlatır. Hz. Aile (gr.a.) sepetle hurmaya verir. Hâlbuki Resul-i Ekrem’in (sa.sı.) evinde o gün bu hurmadan baka yiyecekleri bir ey yoktu.

(Ahmet Bn. Hanbeli, Mesnet, c.4, s.58; Mevlânâ İblis, Asra-ý Saadet (tr. Ö. Roza Doğrul), c.2, s.80) Görüldüğü gibi işar, kikinin kendisi muhtaç olduğu hâlde nefsinden feragat edip bir bakasın kendine tercih etmesidir. İşar bir cömertlik ama saradan bir cömertlik debil, cömertliğin zirve noktasıdır. İşar, insanın kendi derdini unutup baþkalarýnýn derdine deva olmaya çalýþmasýdýr. İşar, insanın muhtaç olduğu bir dilim ekmedi, din kardeşim daha muhtaçtır diyerek ona vermesidir. İşar toplumun menfaat ve çýkarlarýný kendi menfaat ve çakarlarından üstün tutmasa, yabama zevki yerine yalatmaktan haz duymasıdır. İşar, ulvî bir duygu, yüksek bir haslet ve insanlar arasındaki sevgi, saygı, merhamet, şefkat ve kardeşlimin güzel bir tezahürüdür. İşar, bir nazariye debil, yalanmadan ortaya atýlmýþ bir görü, bir ideal debil, yaþanmýþ, ilk Slam toplumunda en güzel örnekleri verilmiş ahlaki bir erdemliliktir. Bu yüksek haslet ve ulvî duygular besleyen hiç şüphesiz yüce kitabemiz Kur’an-ý Kerim'dir. Kur’an, böyle güzel haslet ve yüksek ideallere sahip nesil yetiştirmek için gelmiçtir.