"Konuþ bana ey Âiþe" ile "Ferahlat bizi ey
Bilal" arasında gidip gelmekle oluþan bu hayat
ferdiyet sırrını çözen hayattır. O yüzden de
Hüdâyî Hazretlerinin dediği gibi hepimizin
ümidi o hayat ve o hayatın sahibi Rasûlullah
sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz'dir:
"Açan râh-ı tevhîdi/Bulan sırr-ı tefrîdi/
Hüdâyî'nin ümidi/Sensin ya Rasûlallah."
ONUNLA BERABER OLANLAR
Rasûlullah Efendimiz'in ferdiyet sırrını çözerek
yaþadığı hayatın en bereketli mahsulü,
Kur'ân'ımızda "O'nunla beraber olanlar" diye
taltif edilen sahabi efendilerimizdir. Ferdiyet
sırrını çözen bir hayatın, en büyük imtiyaz ve
þerefleri o hayatın sahibi ile beraberlik olan
bir cemaat oluþturması ne kadar muhteþem
bir hakikattir.
Ferdiyetin kemali maiyetin bereketi ile birleþince
ortaya insanlığın yüz akı, kıyamete
kadar güzel örneği olacak bir nesil çıkmıþ, her
biri hakkındaki murâdı bulup hayatın üzerine
yürümüþ bu mübarek nesil Allah'ın kendilerinden
razı, kendilerinin de Allah'tan razı
olduğu bir hayat ile insanlığın tarihini ve talihini
değiþtirmiþlerdir.
Rabbimiz: "Andolsun ki sizi ilk defa yarattığımız
gibi teker teker bize geleceksiniz ve
(dünyada) size verdiğimiz þeyleri arkanızda
bırakacaksınız" (Enam, 94) buyuruyor. Teker
teker O'na dönecek olmak, o tekliğin ve biricikliğin
hesabını vermek demektir.
Muhasebesini yapamadığımız varlığın hesabını
veremeyiz. Benliğimiz en büyük imkânımız ve
fakat aynı zamanda en büyük imtihanımızdır.
Onun muhasebesi ferdiyet sırrını gündemimiz
yapmak ve Rabbimizin bize hangi murada istinaden
bu kadar insan içerisinde artı bir olarak
var ettiğini bulmaya çalıþmakla yapılır.
Ferdiyet sırrını bulmak, niye var olduğumuza
dair bize has sorunun bize has cevabını
verip ona göre hayatımızın adını koymak,
böylece razı olmak ve rızaya ermektir.
Sünnet-i Seniyye, bunu başarmış En Güzel
Insan'ın başarı sicilidir. Ashâb-ı Kirâm bu
sicilin hem şahidi hem de en büyük mümessilidir.
Onlar ferdiyet sırrını Rasûlullah
Efendimizin maiyetinde keşfetmişlerdir. Yol
da yöntem de değişmemiştir; ferdiyet sırrını
arayan bunu hakkın/hayrın şahidi ve mümessili
bir cemaatin maiyetinde bulacaktır.
Ferdiyetten maiyete erişemeyip, benliğini
öne çıkaranın âkıbeti "haddini aşan zıddına
dönüşür" fehvasınca ademiyet yani yokluktur.
Var olduk; var edenin hakkı için varlığın, bu
en büyük nimetin hakkını vermemiz gerekiyor.
Cemaat, biricikliğimizi örseleyen ya da ifna
eden bir öğütücü değil, ferdiyet sırrını bulacağımız
ve gerçekleştireceğimiz besleyici ve
geliştirici bir vesiledir.