Salih amel nedir? Amel-iman bütünlüğü

İslam’ın önem verdiği bir husus mudur? Salih

amelin insana kazandırdıkları nelerdir? Salih

amelin faydaları.

Sâlih amel, dinin yapılmasını emir veya

tavsiye ettiği, iyi, doğru, faydalı ve sevap

kazanmaya vesile olan eylemlerin tümüdür.

İnanan bir insanın inançlarına uygun olarak

yaptığı bütün işler “sâlih amel” kapsamına

girmektedir. Bir başka ifadeyle “sâlih amel”

kulu Allah Teâlâ’nın rızasına ulaştıran

amellerdir. Sâlih olmayan ameller ise

yapılması yasaklanan veya hoş karşılanmayan

kötü, yanlış, zararlı ve günaha yol açan

amellerdir.

Meallerde “sâlih” kelimesi yerine

kullanılan “faydalı, iyi, güzel” gibi kelimeler

çoğu zaman bu anlamı karşılamamaktadır.

Faraza bir insanın para kazanmasının

kendisine faydası olabilir ama sâlih amel

değildir. Ne zaman sâlih amel olur? O amelin

“iman” ile bir bağlantısı kurulduğu zaman

sâlih amel olur. Kur’an’daki “Amenu ve amilüs

salihat” ifadesinde sıkça vurgulandığı üzere

iman ile sâlih amel birbirini tamamlayan bir

bütündür.

İMAN AMEL BÜTÜNLÜĞÜ

Amelsiz iman ve imansız amel; her ikisi de

tam değildir. Çünkü amel, imanın

samimiyetini belirleyen başlı başına bir

ölçüttür. İman olmadan sâlih amel işlemenin

hiçbir kıymeti yoktur. Nitekim Kur’an-ı

Kerim’de kâfirlerin amelleri, ıssız çöllerdeki

seraba ve derin denizlerdeki karanlığa

benzetilmiştir. (Bkz. Nûr, 39-40) Kur'an-ı

Kerim'de hiçbir yerde imansız amel

zikredilmemiştir. Aynı zamanda hiçbir yerde,

iyi bile olsa imansız bir amele mükafaat ümidi

verilmemiştir. (Bkz. Tefhimül Kur'an, Asr

Suresi Tefsiri)

İmanın amel ile olan ilişkisi tarih boyunca

Kelam âlimleri tarafından çokça tartışılmış bir

konudur. Âlim olmayanlar için bu tartışmaları

bilmek gerekmese de her Müslümanın amel

ve iman ilişkisine dair temel Akaid konularını

bilmesinde fayda vardır. İmam-ı Azam

Hazretleri bu konuda şöyle söyler: “İman, (dil

ile) ikrar ve (kalp ile) tasdiktir. Gök ve yer

ehlinin imanı, iman edilmesi gereken şeyler

bakımında (esas itibariyle) ne artar ne de

eksilir, fakat yakîn ve tasdîk yönünden

(inanışın kuvvetli ve zayıf olması açısından)

artar ve eksilir. Mü’minler, iman ve tevhidde

eşit, amel itibarıyla birbirlerinden

farklıdırlar.” (Ebu Hanife, Fıkhu’l Ekber, 19;

İbrahim Cücük, Delilleriyle Ehl-i Sünnet

İtikadı, s. 608)

Hanefi Fıkıh, Kelam ve Tefsir âlimi İmam

Nesefî ise şöyle der: “İman, Peygamber

Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem’in Allah

Teâlâ’dan getirdiği şeyleri kalp ile tasdik, dil

ile ikrar etmektir. Amellere gelince onlar artış

gösterebilir. İman ise artmaz ve eksilmez.”

(Nesefi Akaidi, 24; İbrahim Cücük,

Delilleriyle Ehl-i Sünnet İtikadı, s. 638)

Bu açıklamalardan iman edilmesi gereken

şeyler bakımından imanın artıp eksilmediği

anlaşılmaktadır. Bununla beraber bir hadis-i

şeriflerinde Peygamber Efendimiz sallallahu

ve sellem imanın zikirle tazelenmesi

gerektiğini ifade buyurmuştur: “Sizden

birinizin göğüs boşluğunda iman tıpkı bir

elbisenin eskidiği gibi zaman içinde eskir.

Binaenaleyh Allah'tan imanınızı tecdid

etmesini isteyin.” (El Hakim, El Müstedrek,

1/4) Yine bir keresinde Efendimiz sallallahu

aleyhi ve sellem: “İmanınızı tecdid edin”

buyurduğunda Sahabe-i Kiram’ın: “İmanımızı

nasıl tecdid edelim” sorusuna: “La ilahe

illallah’ı çokça söyleyin” diyerek cevap

vermiştir.” (Ahmed Bin Hanbel, 14/327)

SÂLİH AMELİN FAYDALARI

Kuşkusuz ki insanoğlunun dünyaya

gönderiliş gayesi imtihandır. Bu imtihanın

neticesini ise iman ve sâlih ameller belirlemektedir.

Nitekim Rasûlullah sallallahu

aleyhi ve sellem: “Sâlih ameli eksik olan

kişiyi, nesebi öne geçirmez” (Müslim, Zikir,

38) buyurarak bu imtihanın ancak sâlih

amellerle geçilebileceğini söylemiştir. Şu ayeti

kerimeden de insanın temel varoluş

gayesinin Allah Teâlâ’yı razı edecek sâlih

emeller işlemek olduğu anlaşılmaktadır:

“Hanginizin amelce daha güzel olduğu

konusunda sizi denemek için ölümü ve hayatı

yaratan O'dur. O yücedir, bağışlayandır.”

(Mülk, 2)

Cenab-ı Hak: “İman edip amel-i sâlih

işleyenlere ne mutlu! Onların sonunda

varacakları yer ne güzeldir!” (Ra‘d, 29) buyurarak

sâlihleri cennetle müjdelemiştir. Yine

bir başka ayette imanlarını sâlih amellerle

süsleyenler, yaratılmışların en hayırlısı olarak

taltif edilmiş ve Adn cennetleri ile

müjdelenmiştir: “İman eden ve sâlih ameller

işleyenler, yaratılmışların en hayırlılarıdır.

Onların Rab’leri katındaki ödülleri, alt

tarafından ırmaklar çağıldayan ve sonsuza dek

içinde ebediyyen yaşayacakları Adn

cennetleridir. Allah onlardan razı olmuş, onlar

da O’ndan razı olmuşlardır. İşte Rab’lerinden

tazim ve heybet duygusu içinde korkanların

mükâfatı budur.” (Beyyine, 7-8)

Sâlih kullara verilen en güzel lütuflardan

birisi de hayatı doğru algılama ve

anlamlandırma kabiliyetidir. Onlar hayata

sevgi penceresinden baktıkları için her şeyi

güzel görmeyi başarabilirler. Cenab-ı Hak:

“İman edip sâlih ameller işleyenler için

Rahmân (çok merhamet eden Allah,

gönüllerde) bir sevgi yaratacaktır” (Meryem,

96) buyurarak bu hakikate işaret etmektedir.

Bir İslam âliminin de ifade ettiği gibi güzel

görenler güzel düşünür ve hayatlarından lezzet

alırlar. Hayatlarını diken arayarak geçirenler

ise her şeyi kötü görür ve kötüye yorarlar.

DÜNYALARI DA GÜZEL

Cenab-ı Hak: “İman edip sâlih amel

işleyenler mutlu bir hayat yaşar” (Nahl, 97)

buyurarak sâlihlerin dünya hayatlarının da

güzel olacağını bildirmiştir. Şöyle bir

etrafımıza, çevremize, akrabalarımıza,

yakınlarımıza baktığımız zaman bu ayetin

tezahürleri ile karşılaşırız. Namaz, oruç, hac,

zikir, zekât, sadaka ve iyilik yapmak gibi sâlih

ameller işleyenlerin ne kadar güzel ve huzurlu

bir hayat yaşadıklarına şahit oluruz. Allah

Teâlâ onların evlerine çok tatlı bir huzur verir.

Rızıklarını hayırlı, mutfaklarını bereketli kılar.

“Mevlam yine bizim işimizi rast getirdi”

diyerek bu ayetin yansımalarını hayatlarının

her boyutunda hissederler. Bu güzellikleri

kendilerine layık gören Yüce Allah’a şükür ve

hamd ederler.

Su-i amel yani kötü görülen çirkin

davranışlar işleyenlere gelince, onlar her

geçen gün yeni sıkıntılara, yeni huzursuzluklara

sürüklenirler. Yalan, hile, aldatma, faiz ve

haksız kazanç gibi kötü amelleri işleyenlerin

asla iflah olmadığına şahit oluruz. Kaç milyon

insan banka kredisi yüzünden perişan

olmuştur? Helal olmayan kazançlar yüzünden

kaç milyon yuva dağılmış, kaç milyon aile

parçalanmıştır? İki kardeşten bir tanesi

diğerinden birkaç misli fazla kazandığı halde

niçin geçinemiyor? Ötekinin geliri düşük

olduğu halde nasıl kendi dünyasında sade,

huzurlu bir hayat kurmayı başarmış? Bütün

bunları görmek yetmiyor, ibret nazarı ile

seyretmek gerekiyor.

Su-i amel üzere olanların çoğu kere

ibretlik sonlarına şahit olduğumuz halde peki

niye öyleyse insanların çoğu sâlih insan olma

gayreti içerisinde değil? Çünkü hayatı doğru

okuyup, gördüklerinden ders alabilen şuurlu

insanlar ancak sâlih bir kul olmanın güzelliğini

fark edebilirler. Rabbim cümlemize ihlas

sırrını kavramayı ve sâlihlerden olabilmeyi

nasip eylesin. Sâlih bir kul olabilmenin

güzelliğini, hoşluğunu, tatlılığını iç

âlemimizde hissedebilmeyi lütfeylesin.