KİMSEDEN BİR ŞEY İSTEMEMENİN HİKMETİ
Avf İbni Mâlik diyor ki: Yemin ederim ki bu gruptan bazılarını görürdüm; kamçısı yere düşerdi de kimseden onu kendisine vermesini istemezdi. (Müslim, Zekât 108. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Zekât 27; Nesâî, Salât 5; Bîat 18; İbni Mâce, Cihâd 41)
Bu hadis-i şerif’in açıklamasında şu önemli hususlara dikkat çekilmektedir:
Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz, inanç, ibadet ve itaat gibi üç temel konuya bir de “kimseden bir şey istememeyi” ilâve etmiş, bu hususun önemine müslümanların dikkatini çekmiştir. Dilenmeyi, başkalarına el avuç açmayı yasaklamıştır. Zira iyi müslüman, kendi yağıyla kavrulmasını bilen, kimseden bir şey beklemeyen insandır.
Avf İbni Mâlik radıyallahu anh’in ifadesine göre, bu bîata iştirak edenlerden bazıları “kimseden bir şey istememeyi” genel anlamda değerlendirmiş ve bineğinin üzerindeyken yere düşen kamçısını bile kimseden istememiştir. Ashâb-i kirâm, kimseden bir şey istememek konusunda son derece titiz davranmışlardır.
İnanç, ibadet, itaat gibi müslüman hayatının izzet ve şerefini temin eden konular arasında kanaat etmenin ve kimseden bir şey dilenmemenin ne derece önemli olduğuna da işaret edilmişdir.
DEVLET ADAMI NASIL OLMALI?
Avf İbni Mâlik radıyallahu anh bir başka hadis rivayetinde Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’i şöyle buyururken dinledim, dedi:
“Devlet başkanlarınızın en hayırlısı, sizi seven ve sizin tarafınızdan sevilen, size dua eden ve sizin duanızı alan kimselerdir.
Devlet başkanlarınızın en kötüsü de, size buğzeden ve sizin buğzunuza hedef olan, size lânet eden ve lânetinizi alan kimselerdir.”
Bunun üzerine:
“- Yâ Rasûlallah! Onlara karşı tavır takınalım mı?” diye sorduk. Bize şu cevabı verdi:- “Aranızda namaz kıldıkları sürece, hayır. Aranızda namaz kıldıkları sürece, hayır.” (Müslim, İmâre 65, 66)
Rasûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz bu hadislerinde idare edenlerle idare edilenlerin tam bir âhenk ve huzur içinde yaşamaları gerektiğine işaret buyuruyor. Zira insanların dinî ve dünyevî görevlerini yapabilmeleri için huzura ve sükûna ihtiyaçları vardır.
Devlet başkanı, vali ve kaymakam gibi yöneticiler, şahsî hayatlarında ve idârî tutumlarında dürüst oldukları, halka âdil ve merhametli davrandıkları sürece halk da onları sever, kendilerine dua ve itaat eder. Halkının bu tutumu yöneticiyi memnun eder, onları sever ve bahtiyâr olmaları için Allah’a dua eder. Bu karşılıklı sevgi ve anlayış her birinin daha huzurlu ve daha verimli olmasını, devletin gelişip güçlenmesini sağlar.
Dürüst bir hayat sürmeyen, halkına âdil ve merhametli davranmayan idareciler hoşnutsuzluk uyandırırlar. Onları sevmeyen halk kendilerine itaat etmedikleri gibi, devrilip başlarından gitmeleri için dua ederler. Halkın hoşnutsuzluğunu ve itaatte kusur ettiğini gören bu kötü yöneticiler, tutumlarını daha da sertleştirirler. Böylece ne halkta ne de yöneticide huzur kalmaz.
Avf İbni Mâlik radıyallahu anh Rasûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz’e: “-Yâ Rasûlallah! Hal böyle olunca biz o kötü idarecileri başımızdan düşürmek için kendilerine karşı tavır alalım mı?” diye sorduk, diyor. Sahîh-i Müslim’deki rivayette “onlara kılıç çekip karşı çıkalım mı?” ifadesi kullanılmıştır.
Yöneticilere karşı ayaklanma ve onlara karşı tavır takınma hareketleri devlete büyük zararlar verebileceği, huzuru ve sükûnu büsbütün yok edebileceği için Rasûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz buna izin vermemiş:
- “Aranızda namaz kıldıkları sürece onlara karşı gelmeyin” buyurmuştur.
Bu hadis, namazın gerçekten dinin direği olduğunu, milleti birbiriyle kaynaştırıp birlik ve beraberliği sağladığını ve devleti ayakta tutan bir unsur olduğunu göstermektedir.
Hadîs-i şerîfin buraya alınmayan son kısmında, “Bir kimse devleti yöneten şahsı büyük bir günah işlerken görürse, yaptığı o günahtan iğrensin, fakat yöneticisine isyan etmesin” buyurulmaktadır.
İyi bir devlet başkanı halkını sevmeli ve onların bahtiyarlığı için çalışmalıdır. İyi bir halk da hayırlı yöneticiyi takdir etmeli, onu sevmeli ve başarısına yardımcı olmalıdır. Devleti yöneten kimseler dinin direği olan namazı kıldıkları ve Allah’a açıkça karşı gelmedikleri sürece onlara isyan edilmemelidir.
Ebû Abdurrahman Avf İbni Mâlik radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre şöyle demiştir:
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bir cenaze namazı kıldı. Onun şöyle dua ettiğini duydum ve hemen ezberledim:
“Allahım! Onu bağışla, ona rahmet et, onu azap ve sıkıntılardan koru. Kusurlarını affet. Cennetten nasibini ihsan et, gireceği yeri (kabrini) genişlet! Onu su ile, karla ve buzla yıka. Beyaz giysileri kirden (ve pisten) temizler gibi onu günahlarından arındır. Kendi evinden daha güzel bir ev, ailesinden daha hayırlı bir aile, eşinden daha hayırlı bir eş ver. Onu cennete koy, kabir ve cehennem azabından koru.”
Avf İbni Malik diyor ki, bu güzel duaları duyunca “keşke ölen ben olsaydım” diye içimden geçirdim. (Müslim, Cenâiz 85. Ayrıca bk. Tirmizî, Cenâiz 38 ; İbni Mâce, Cenâiz 23)
Avf İbni Mâlik radıyallahu anh, Hazreti Ebû Bekir radıyallahu anh’ın halifeliği döneminde Medine’den ayrılarak Humus’a yerleşti. Abdülmelik ibni Mervân devrinin ilk yıllarına kadar Humus’ta yaşadı ve orada vefat etti. Kendisinden Ebû Hüreyre, Ebû Eyyûb el-Ensârî, Mikdâm ibni Ma‘dîkerib gibi sahâbîler; Ebû Müslim el-Havlânî, Ebû İdrîs el-Havlânî ve Şa‘bî gibi tâbiîler hadis rivayet etmişlerdir.
Allah ondan razı olsun. Rabbimiz cümlemizi Avf İbni Mâlik radıyallahu anh gibi ilim, iman âşıklısı eyleyip şefaatlerine nail eylesin. Amin.