Değerli okuyucularımız, sizlere bu hafta Zekât ve infâklar, kullara nice rahmet kapılarını aralarken şer kapılarını da kapatıcı bir mâhiyet arzeder. İşte Hz. Ali'nin (r.a) yaşadığı ibretlik hadiseyi sizlerle paylaşacağım.

Bir gün ihtiyaç sahibi, yoksullardan biri Ali -radıyallâhu anh-’ın önünde durup bir şeyler istedi. Hazret-i Ali -radıyallâhu anh-, oğulları Hasan ve Hüseyin -radıyallâhü anhümâ-’ya:

“–Annenize gidip evdeki altı dirhemi alıp getirin!” dedi.

Hasan ve Hüseyin gitti, altı dirhemin hepsini getirip babalarına teslîm ettiler. Hazret-i Ali de onları o fakire, yoksula verdi. Oysa o esnâda kendilerinin de ihtiyacı vardı. Hazret-i Fâtıma onunla un alacaktı.

Ali -radıyallâhu anh- evden içeri daha adımını atmamıştı ki, yanına devesini satmak isteyen bir kimse geldi. Sonra verirsin diyerek devesini Hazret-i Ali’ye yüz kırk dirheme sattı ve hayvanı kapıya bağlayıp gitti. Aradan pek bir zaman geçmeden bir başka kimse çıkageldi ve deveyi iki yüz dirheme satın aldı. Parasını da hemen ödeyip gitti.

Hazret-i Ali -radıyallâhu anh-, yüz kırk dirhemi deveyi satın aldığı kimseye verdi, arta kalan altmış dirhemi de Hazret-i Fatıma’ya teslîm etti ve şöyle dedi:

“–Bu, Allâh’ın: «Her kim bir iyilikle gelirse ona, o yaptığı iyiliğin on katı vardır.» (el-En’âm, 160) buyurarak Hazret-i Peygamber vasıtasıyla bize va’d buyurduğudur. Biz o altı dirhemi verdik. Allâh -celle celâlühû- da on misliyle mukâbelede bulundu!..” (Hayâtü’s-Sahâbe)