Kamil imanın gerekliliği nedir? Kötü/fenâ kimseye yakınlık/dostluk gösteren kimsenin akıbeti nedir? Müslümanın münafığa karşı tutumu nasıl olmalıdır?
Hüdâyî Hazretleri buyurur:
Mukârin olan keme,
Yaramaz eme-seme!
Nefsime ısmarlama,
Meded Senʼden, meded Hay!..
“Kötü/fenâ kimseye yakınlık/dostluk gösteren kimse, hiçbir işe yaramaz! Beni bu hususta nefsime bırakma, yardım Senʼdendir ey Hay olan Rabbim, imdâd eyle!..”
KAMİL İMANIN GEREKLİLİĞİ
Kâmil bir îman; lâyıkına muhabbet, müstahakkına da nefreti gerekli kılar.
Hakkʼa, hayra ve hakîkate vâsıl olmak isteyen bir kul; bâtıldan, şerden, şeytan ve avenesinden uzak durmakla mükelleftir.
Müʼmin; hayat ve hâdiselere, Allah ve Rasûlullah düşmanlarının baktığı yerden değil; îman ufkundan, sâlih ve sâdık müʼminlerin zâviyesinden bakmalı, dünyayı âhiret penceresinden seyredecek bir ârifâne bakış kazanmalıdır. Aksi hâlde; nefsin, şeytanın ve İslâm düşmanlarının izinden gidilirse, Cenâb-ı Hakkʼın nîmeti, rahmeti, inâyeti üzerimizden kalkar, sonraki pişmanlık da fayda vermez.
Cenâb-ı Hak biz kullarını îkaz buyuruyor:
“Zulmedenlere meyletmeyin; yoksa size de ateş dokunur! Sizin Allahʼtan başka dostlarınız yoktur. Sonra (Oʼndan da) yardım göremezsiniz!” (Hûd, 113)
Demek ki dünyada îtibar bulmak, güç ve taraftar kazanmak veya maddî menfaat elde etmek için, İslâmʼdan ve îmandan tâviz vererek din ve ahlâk düşmanlarına, fâsık ve gâfillere yakınlık göstermek ve onlara destek olmak; kişinin Allah nezdindeki îtibârını yerle bir eder. Nitekim diğer bir âyet-i kerîmede de:
“…Asıl izzet, ancak Allâh’ın, Peygamber’inin ve mü’minlerindir. Fakat münâfıklar bunu bilmezler.” (el-Münâfikûn, 8) buyrulmaktadır.
MÜNAFIĞA EFENDİ DEMEYİNİZ
Hadîs-i şerîfteki şu îkaz da çok ibretlidir:
“Münâfığa, «efendi» demeyiniz. Eğer onu efendi kabul edecek olursanız, Azîz ve Celîl olan Rabbinizʼin gazabını üzerinize çekmiş olursunuz.” (Ebû Dâvûd, Edeb, 83; Ahmed, V, 346)
Dolayısıyla Allah ve Rasûlʼünün düşmanlarına sempati ve hayranlık duymaktan, hattâ onlara en ufak bir iltifat nazarıyla bakmaktan bile sakınmak gerekir. Aksi hâlde bu nevi tavırlar, onların îtibârını artıracağı için, Allâh’ın gazabına sebebiyet verir.
Nasıl ki ibadet ve kulluk gayretlerimizin hebâ olmaması için, nefs ve şeytanın hile ve tuzaklarından sakınmamız gerekiyorsa; âhiretimizi ebedî bir hüsrâna çevirmemek için de, Allah ve Rasûlullah düşmanlarının peşine takılmaktan titizlikle sakınmalıyız.
Cenâb-ı Hak, biz kullarını şöyle îkaz buyuruyor:
“…Allâh’ın âyetlerinin inkâr edildiğini yahut onlarla alay edildiğini işittiğiniz zaman, onlar bundan başka bir söze dalıncaya (başka bir konuya geçinceye) kadar kâfirlerle beraber oturmayın! Yoksa siz de onlar gibi olursunuz!..” (en-Nisâ, 140)
“Ey îmân edenler! Mü’minleri bırakıp da kâfirleri dost edinmeyin! Kendi aleyhinize Allâh’a apaçık bir delil mi vermek istiyorsunuz?” (en-Nisâ, 144)
DÜŞMANIMI DOST EDİNMEYİN
“Ey îmân edenler! Benʼim de düşmanım, sizin de düşmanınız olanları dost edinmeyin!..” (el-Mümtehine, 1)
Velhâsıl, nasıl ki Allâh’ın sâlih ve sâdık kullarının sohbet, dostluk ve beraberliğinden gönüller müsbet tesirler alıp ihyâ olursa; kâfir, münâfık ve fâsıklardan da menfî tesirler sirâyet eder, onların gaflet ve kasveti, âdeta ruhlara zehir saçar.
Bu sebeple Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz:
“Kişi arkadaşının dîni üzeredir. Öyleyse her biriniz kiminle arkadaşlık ettiğine dikkat etsin!” buyurmuştur. (Tirmizî, Zühd, 45)
İmâm Gazâlî Hazretleri’nin buyurduğu gibi; kâfirler, fâsıklar ve gâfillerle zâhirî beraberlik, zamanla zihnî beraberliğe, zihnî beraberlik de bir müddet sonra kalbî beraberliğe dönüşür. Bu ise, insanın adım adım helâke sürüklenmesi demektir.
Nitekim Nûh -aleyhisselâm-’ın ikinci karısı ve Lût -aleyhisselâm-’ın karısı da bu sebeple Cehennemʼe dûçâr olmuşlardır. Peygamber hanımı olmaları bile onları kurtaramamıştır.
O hâlde bizler de kimlere muhabbet beslediğimize, kimlerin safında/tarafında, dostluk ve yakınlığında olduğumuza, hayattaki tercihlerimizin bizi âhirette hangi kefeye koyacağına, son derece dikkat edelim.
Unutmayalım ki; yarın âhirette sâlihler zümresinde yer almak istiyorsak, bugün biz de, hâl ve davranışlarımız, hissiyat ve fikriyâtımız, dünya görüşümüz ve tercihlerimiz itibârıyla, dâimâ sâlih müʼminlerin izini takip etmeliyiz.
Cenâb-ı Hak, müslüman olarak yaşayıp müslüman olarak can verebilmeyi, sâlihler ve sâdıklarla haşrolunmayı cümlemize lûtf u keremiyle ihsan ve ikram eylesin. Âmîn!..