Kitaplara iman nedir? Peygamberlere inen suhuf ve kitaplar nelerdir? İlahi kitaplara inanmanın gerekliliği ve sağladığı faydalar...

Cenâb-ı Hak, ilk insan ve ilk peygamber Âdem -aleyhisselâm-’dan itibâren beşeriyete emir ve nehiylerini önce suhuflar hâlinde, sonra nesiller çoğalıp ictimâî meseleler arttıkça da kitaplar hâlinde göndermiştir. Suhuf ve kitapların hepsi, kendi dönemlerinin hak kitaplarıdır. Dolayısıyla kitaplara îman, onların Allah’tan indirildiği aslî şeklinedir.

PEYGAMBERLERE İNEN KİTAPLAR VE SAHİFELER

Rivâyetlere göre suhufların onu Âdem -aleyhisselâm-’a, ellisi Şit -aleyhisselâm-’a, otuzu İdris -aleyhisselâm-’a, son onu da İbrahim -aleyhisselâm-’a gönderilmiştir.

Büyük kitaplardan Tevrât Mûsâ -aleyhisselâm-’a, Zebûr Dâvûd -aleyhisselâm-’a, İncîl Îsâ -aleyhisselâm-’a ve son olarak da Kur’ân-ı Kerîm Âlemlerin Efendisi Hazret-i Muhammed -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’e nâzil olmuştur.

İlâhî kitaplar, Cenâb-ı Hakk’ın kullarına gönderdiği bir mektup gibidir. Beşerin hayatını düzenleyen ve ebedî saâdetinin reçetesini takdîm eden bu kitaplar Cenâb-ı Hakk’ın kelâm sıfatının beşer kelâmı ve idrâkine in’ikâsıdır. Dolayısıyla her biri verdiği mesajların yanında apayrı bir kelâm mûcizesidir.

Her gelen suhuf ve kitapta öz, yani îtikàdî meseleler aynıdır. İbâdet ve muâmelâta dâir hükümlerde toplumun yapısına göre bâzı farklılıklar olmuştur.

Kitap göndermek, Allah Teâlâ’nın üzerine vâcip değildir. Tamamıyla O’nun kullarına olan ilâhî bir lûtuf ve yardımıdır.

Kur'an-ı Kerim

İlâhî kitapların sonuncusu olan Kur’ân-ı Kerîm, önceki bütün kitapları neshetmiş, yani hükmünü ortadan kaldırmıştır. Esasen zamanın seyri içinde hem değişen ve gelişen beşerî ihtiyaçlar hem de gaflet ve nefsâniyet erbâbının o kitaplara müdâhale ve tahrifleri de bunu gerekli kılmıştır.

Semâvî kitapların en büyük husûsiyeti, hiç şüphesiz ilâhî vahye istinâd etmeleridir. Ancak bugün bu vasıf, sadece Kur’ân-ı Kerîm’e mahsus bir husûsiyet olarak kalmıştır. Zira diğer ilâhî kitaplar, peygamberlerinden sonra büyük bir beşerî tahrifat ile karşı karşıya kalmış ve nihâyet insanların kaleme aldığı kitaplar hüviyetine bürünmüştür. Zâten Kur’ân-ı Kerîm’in gönderilmesinin bir sebebi de bu durum olmuştur. Bununla birlikte «hıtâmuhû misk» kabîlinden son olarak gönderilen Kur’ân-ı Kerîm, ilâhî kitapların hepsini şâmil ve hepsinin en mükemmelidir. Son olmak itibârıyla da bizzat ilâhî muhâfaza altındadır.

a- Husûsiyetleri

Kur’ân-ı Kerîm, Peygamber Efendimiz Hazret-i Muhammed Mustafâ -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’e inzâl edilmiştir. Pekçok yönüyle mûcizedir. Kısım kısım indikçe hemen yazıya geçirilmiş ve ezberlenmiştir.

İlk inen âyetler, “kalem”in ve “yazdığı satırlar”ın medh ü senâsına hasredilmiş ve nüzûl süreci boyunca “yazılmış olan bilgiler” mânâsına gelen “Kitâb” kelimesi üzerinde ısrarla durulmuştur. Bu sebeple Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, Kur’ân’ı muhâfaza etmek için, ezberlenmesinin yanında yazılmasına da büyük bir ehemmiyet vermiştir.

Kur’ân-ı Kerîm’in, müslümanların sıkça kıldığı namazlarda okunması şart kılınmış, namaz hâricinde okunup dinlenilmesi de ibadet kabul edilmiş ve onu okuyanlar için her harfine on sevap verileceği müjdelenmiştir. Bunlara ilâveten Kur’ân-ı Kerîm, bütün müslümanların toplandığı Cuma hutbelerinde, sohbet meclislerinde ve birebir görüşmelerde de devamlı okunmuştur. Bu durum onun en güzel şekilde muhâfaza edilerek bizlere tevâtürle nakledilmesini sağlamıştır.

Kur’ân-ı Kerîm’in tilâvetiyle ibadet ediliyor olması, onun müslümanların hayatı ile iç içe olmasını ve günlük hayatın her safhasında yer almasını sağlamıştır. Böylece mü’minler, Allâh’ın kelâmıyla dâimâ birlikte olma şerefine nâil olmuşlardır. Yani Kur’ân-ı Kerîm, müslümanların hayatında dâimâ merkezî bir yere sahip olmuştur.

Kur’ân-ı Kerîm’in muhafazası için yazı ve ezbere ilâveten üçüncü bir usûl daha tatbik edilerek:

“İyi yetişmiş ve icâzet almış bir üstad huzûrunda tâlim görmek” şart koşulmuştur.

Nitekim Cenâb-ı Hak şöyle vaad buyurmuştur:

“O Zikr’i (Kur’ân’ı) Biz indirdik, onun koruyucusu da elbette Biz’iz!” (el-Hicr, 9)

Kur’ân-ı Kerîm, muhtelif hâdiseler ve ihtiyaçlar üzerine kısım kısım inmiştir. Peygamber Efendimiz’e bir vahiy geldiğinde, onu Kur’ân-ı Kerîm’in neresine koyacağı da bildiriliyordu. Efendimiz’in vefatı yaklaşıp vahiy sona erdiğinde Kur’ân-ı Kerîm de, muhteşem bir bütünlük ve insicam arz eden bir kitap hâlinde tamamlanmış oldu.

Kur’ân-ı Kerîm’in tertîbi ve mevzûları işleyişi, insanların kaleme aldığı eserlerin hiçbirine benzemez. Onun tamamen kendine mahsus bir yapısı vardır. Kur’ân-ı Kerîm sûrelere, sûreler de âyetlere ayrılarak, okuyup anlaşılması ve ezberlenmesi kolaylaştırılmıştır. Bu kolaylıkta, Kur’ân’ın mûcizevî belâğat, fesâhat ve insicâmının da tesiri vardır.

Kur’ân-ı Kerîm’in muhtevâsını oluşturan mevzûlar, başından sonuna kadar yayılmıştır. Bu tertip şekli, tekrarların da katkısıyla Kur’ân’ı okuyan veya dinleyenlerin aynı anda birden çok mevzûyu gözden geçirmeleri, birçok irşad ve îkâza muhâtap olmaları ve çeşitlilik arz eden kendi hayatları ile Kur’ân’ın bu yapısı arasında paralellik görmeleri gibi muhtelif yönlerden daha tesirli, eğitici ve faydalıdır.

Kur’ân-ı Kerîm’de farklı uzunluklarda 114 sûre bulunmaktadır. Her sûrenin âyet sayısı farklıdır.

b- Muhtevâsı

Kur’ân-ı Kerîm, bütün asırlara meydan okuyarak bir beyan mûcizesi hâlinde devam etmektedir. Onda bize bir kurtuluş reçetesi mâhiyetinde takdîm edilen temel hususlar kısaca şunlardır:

1. Âmentü (îman esasları), tevhid, Allâh’ın isimleri ve sıfatları, Allâh’ı lâyık olduğu şekliyle tanıtmak, âhiret ahvâli…

2. Amel-i sâlihler; ibadetler, muâmelât, ahlâk, insanların fiilleriyle ilgili hükümler, yani onların neleri yapması ve nelerden uzak durması îcâb ettiği husûsu…

3. İnsanın sûret yapısıyla alâkalı olarak yaratılış safhaları; dünya hayatı, nihâyetinde vefâtı vs… Sîret yapısıyla alâkalı olarak da nefse âit ham vasıflar ile rûha âit kâmil hasletler ve insanın ham vasıftan kâmil vasfa yükselebilmesi için nefs tezkiyesi ile kalp tasfiyesini nasıl gerçekleştireceği…

4. Kâinât manzûmesi; yedi kat semâ, Güneş, Ay, yıldızlar, bunların yaratılışları ve âkıbetleri, tabiat hâdiseleri, gölgenin uzayıp kısalması, yağmur, gece gündüz deverânı, yer ile gök arasında yaşayan varlıklar ve husûsiyetleri…