Değerli okuyucularımız sizlere bu hafta Organ bağışı yapmak caiz midir? Konusunda açıklık getireceğim.
Kur’ân-ı Kerîm ve hadis-i şeriflerde, organ ve doku nakli konusunda sarih bir hüküm bulunmamaktadır. İlk müctehid ve fakihler de kendi devirlerinde böyle bir mesele söz konusu olmadığı için bu bağışın hükmüne temas etmemişlerdir. Ancak dinimizde, Kitap ve Sünnet’in delaletlerinden çıkarılmış genel hükümler ve kaideler de vardır. Kitap ve Sünnet’te açık hükmü bulunmayan ve her devirde karşılaşılan yeni meselelerin hükümleri, fakihler tarafından bu genel kaideler ile hükmü bilinen benzer meselelere kıyas edilerek (tahriç yoluyla) çıkarılmıştır. Organ ve doku nakli konusundaki hükmün tayininde de aynı yola başvurulması uygun olacaktır.
Bilindiği üzere, insan mükerrem bir varlıktır. Yaratıklar içinde Allah onu mümtaz kılmıştır. Bu itibarla, normal durumlarda ölü ve diri kimselerden alınan parça ve organlardan faydalanılması, insanın saygınlık ve kerametine aykırı olduğu için caiz görülmemiştir Ancak zaruret durumunda, zaruretin mahiyet ve miktarına göre bu hüküm değişmektedir. Nitekim İslâm âlimleri, karnında canlı hâlde bulunan çocuğun kurtarılması için ölü annenin karnının yarılmasını, başka yoldan tedavileri mümkün olmayan kimselerin kırılmış kemiklerinin yerine başka kemiklerin naklini caiz görmüşlerdir
Aynı şekilde açlık ve susuzluk gibi hastalığı da haramı mübah kılan bir zaruret saymışlar, başka yoldan tedavileri mümkün olmayan hastaların haram ilaç ve maddelerle tedavilerini caiz görmüşlerdir. Günümüzde kan, doku ve organ nakli, tedavi yolları arasına girmiş bulunmaktadır. O hâlde, bazı şartlara uyulmak kaydıyla, hayatı veya hayati bir uzvu kurtarmak için başka çare olmadığında kan, doku ve organ nakli yolu ile de tedavinin caiz olması gerekir. “Her kim bir hayatı kurtarırsa bütün insanları kurtarmış gibi olur.” (el-Mâide, 5/32) âyeti de buna ışık tutmaktadır.
Bu bağlamda, aşağıdaki hususlara dikkat edilmek kaydıyla organ nakli caiz olur. Nitekim İslâm İşbirliği Teşkilatına bağlı, uluslararası bir fetva kuruluşu olan Mecmau‘l-Fıkhi’l-İslâmî de bu istikamette karar almıştır.