Değerli okuyucularımız bu haftanın başında Osmanlı Devleti’nin kurucusu olan Osman Bey’in kısaca hayatını sizlere anlatacağım....

Osmanlı Devleti’nin kurucusu olan Osman Bey, 1258’de, Söğüt’te doğdu. Babası Ertuğrul Gazi, Annesi Halime Hatun’dur. Osman Bey, uzun boylu, yuvarlak yüzlü, esmer tenli, ela gözlü ve kalın kaslıydı. Omuzları arası oldukça geniş, vücudunun belden yukarı kısmı, aşağı kısmına oranla daha uzundu. Başına kırmızı çuhadan yapılmış Çağatay tarzında Horasan tacı giyerdi. İç ve dış elbiseleri geniş yenliydi.

Osman Bey değerli bir devlet adamıydı. Dürüst, tedbirli, cesur, cömert ve adalet sahibiydi. Fakirlere yedirip, onları giydirmeyi çok severdi. Üzerindeki elbiseye kim biraz dikkatlice baksa, hemen çıkartıp ona hediye ederdi. Her ikindi vakti, evinde kim varsa onlara ziyafet verirdi.

Osman Bey, 1281 yılında Sögüt’te, Kayı Boyu’nun yönetimine geçtiğinde henüz 23 yaşındaydı. Ata binmekte, kılıç kullanmakta ve savaşmakta çok ustaydı. Mal Hatun ile evliliğinden ileride Osmanlı Devleti’nin başına geçecek olan oğlu Orhan Bey doğdu.

1299 yılında Osmanlı Devleti’ni kurdu.

Doğu Roma (Bizans) ile yaptığı Domaniç ve Koyunhisar Muharebelerini kazandı.

Kulucahisar, Karacahisar, Bilecik, Yarhisar, İnegöl, Yenişehir ve Mudurnu’yu fethetti. Sakarya Nehri vadisinde bulunan Lefke, Mekece, Akhisar, Geyve, Gölpazarı ve Leblebici kaleleri ele geçirildi.

Sögüt’te temelleri atılan, altı yüzyıllık bir tarih diliminde ve üç kıtada hüküm sürecek olan Osmanlı Devleti’nin kurucusu Osman Gazi, 1326’da Bursa’da Nikris (goutte) hastalığından vefat etti.

Erkek çocukları: Pazarlı Bey, Çoban Bey, Hamid Bey, Orhan Bey, Alaeddin Ali Bey, Melik Bey, Savcı Bey

Kız çocukları: Fatma Hatun

Altı asır İslam dünyasının sancaktarlığını yapan Osmanlı Devleti’nin kurucusu olan Ertuğrul Gazi oğlu Osman Gazi’nin hayatı.

OSMAN GAZİ KİMDİR? | Osman Gazi’nin Hayatı (1281 - 1326)

Osmanoğulları, Orta Asya’dan göç edip Anadolu’ya geçen Oğuz Türklerinin Kayı aşiretindendir. Osman Gazi, Ertuğrul Gazi’nin üç oğlundan (diğerleri Savcı ve Gündüz Bey) biridir. Lakabı “Fahruddin”dir.

OSMAN BEY NASIL BAŞA GEÇTİ?

Osman Bey, doğmadan önce yapacağı büyük işler babası Ertuğrul Gazi’ye manen bildirilmişti. Nitekim yüksek kabiliyeti ve idaredeki dirayetinden dolayı, babasının vefatından sonra diğer bütün beyler, en küçük evlat olmasına rağmen O’nu ittifakla “Kayı Bey”i olarak tanıdılar.

Böylece ittifâkla beyliğin başına geçen Osman Bey, babasından kalan 4800 km² toprağı 16 bin km²’ye çıkardı. İlk sikke, onun döneminde bastırıldı.

OSMAN GAZİ’NİN RÜYASI

Babası Ertuğrul Gazi, hayatı boyunca hocası ve mürşidi Şeyh Edebali Hazretlerini kendine rehber edinmiş, O’nun manevi terbiyesi ile kemâl sahibi bir bey olmuştu. Bu sebeple oğlunun da O’nun terbiyesi altında yetişmesini çok arzu ediyordu. Osman Gazi de sık sık Edebali Hazretlerini ziyaret ediyor, duâsını alıyordu.

Şeyh Edebali’nin evinde misâfir kaldığı bir gece Osman Bey, rûhuna sükûnet veren, nefsinin çırpınışlarını dindiren sohbetin huzûru içinde heyecan dolu anlar yaşamıştı. Bir rivâyette, kendisine yatması için gösterilen odanın duvarında asılı bir Kur’ân-ı Kerîm olduğu için ayağını uzatmayıp, kıvrılarak oturduğu yerde tatlı bir uykuya daldı. Rü’yâsında, Şeyh Edebali’nin göğsünden çıkan ve giderek hilâl şeklini alan Ay’ın, bir ucunun kendi göğsüne girdiğini ve kendisi ile Şeyh Edebali Hazretleri arasından çıkan bir fidanın çınar haline geldiğini ve bu çınarın dallarının üç kıt’aya yayıldığını ve birçok milleti gölgesi altına aldığını gördü. Bu topraklarda haşmetli kule ve kubbeler üzerinde Ezân-ı Muhammedî okunuyor; bülbüller Kur’ân-ı Kerîm tilâvet ediyorlardı. Semânın görülebilen her yeri gülşen olmuştu.

Osman Bey, rü’yâsında bu güzel manzaraları büyük bir hayrânlıkla seyrederken, âniden bir ceylanın ortaya çıktığını gördü. Batıya doğru kaçmaya çalışan ceylana ok atmak üzere nişan alırken uyandı.

ŞEYH EDEBALİ HAZRETLERİNİN RÜYA TABİRİ

Abdest aldı. Müsâade alarak Edebali’nin huzûruna girdi. Rü’yâsını anlatmağa başladı. Anlattıkça şeyhin yüzünde tatlı tebessümler beliriyor, gözleri, nûrânî bir ışık ile parlıyordu. Zîrâ Edebali, kalp gözüyle bu rü’yânın sırrını çözmüştü. Osman Bey susunca, Şeyh, başını kaldırdı; gözlerinin içine bakarak yumuşak, âhenkli sesi ile konuşmaya başladı:

“–Oğlum! Gâibi ancak Allah bilir. Lâkin gördüğün bu rü’yâda dolu dolu hayır vardır. Cenâb-ı Hakk sana ve soyuna saltanat nasîb edecektir. Dünya, oğullarının himâyesine girecektir. Benim zürriyetimden bir kız ile evleneceksin. Bu izdivaçtan doğanlar, senin kuracağın ve giderek büyüyecek olan büyük bir devletin başına geçeceklerdir. Bu devlet de Batı’ya doğru genişleyecektir...”

OSMAN GAZİ’NİN EVLİLİĞİ

Şeyh Edebali’nin tâbir ettiği rü’yânın üzerinden uzun bir zaman geçmeden Osman Bey, Şeyh’in kızı Bala Hatun ile evlendi. Bu izdivaç, iktisâdî kuvveti ve fütüvvet erbabını Osman Gazi’nin etrafına topladı. 623 yıl dünyayı hidayet ve Allah’ın dînini yüceltmek cehdiyle nûrlandıracak nizâm-ı alemi sağlayacak devletin, maddî temeli atılmış oldu.

Diğer taraftan zamanının bütün manevi ricali de, Osman Gazi ve ailesinin liderliğinde ittifak ettiler. Husûsiyle Edebali Hazretleri, Hacı Bektaş-ı Veli ve Ahi Evran, bunu çok arzu etmişler ve Allah’a niyazda bulunmuşlardır.

İBNÜL ARABİ OSMANLI’YI MÜJDELEDİ Mİ?

Bu arzu ve niyazların sebebi, daha evvel verilen birtakım manevi işâretlerdi. Nitekim Ahmet Cevdet Paşa’nın naklettiği vechile Muhyiddin İbnül Arabi Hazretleri, Osmanlı Devleti kurulmadan yetmiş sene önce onun müjdesini vermişti. O, bunu ilm-i cifir ile Kur’ân-ı Kerîm’deki âyetlerden istinbât etmiş ve üstelik eserinin ismini henüz Osmanlı beyliği bile ortada yok iken “ed-Dâiratü’n-Nu’mâniyye fi’d-Devleti’l-Osmâniyye” (Osmanlı Devleti’nde Soy Dâiresi) koymuştur. Ayrıca bu eserde Osmanoğulları’ndan birinci halîfenin Yavuz Sultan Selîm Han olacağı v.s. birtakım hâdiseler de yer almaktadır.

OSMANLI’NIN AÇTIĞI BAYRAK

İşte bu ve benzeri ulvî müjdelerle Osmanlı’nın açtığı bayrak, büyük evliyaların manevi kanatlarının gölgesinde yükseldi. Moğolların binbir zulümle dolu kasıp kavuran istilası neticesinde bunalan Anadolu’nun mü’min insanı, Allah dostu olan gönül insanlarının kanatları altına koşarak huzura erdi; canlandı ve dirildi. Aksi halde bütün bir Anadolu, manevi kimliğini yitirmek tehlikesi ile karşı karşıya gelmişti. Çünkü puta tapıcı bir kavim olan Moğolların, İslam’ın en kuvvetli ordularını yene yene batıya ilerleyişi, Anadolu halkını, elemli, kederli, hattâ ümitsiz kılmıştı. Öyle ki, büyük bir bıkkınlıkla yavaş yavaş özünden kopma emareleri başgöstermiş ve Moğol âdetleri, gelenekleri ve yaşayışları moda hâline gelmeye başlamıştı.

İşte Osmanlı, bu elîm vaziyete Edebali silsilesi ile gönül gönüle vererek “dur” diyebilmiş ve o âna kadar vâkî mağlûbiyetlerin haktan inhirâfın bir neticesi veya imtihan olduğunun tecrübe ve idrâki içinde olmuştur. Teb’asına, Allah’ın te’yîdine mazhar olan mü’minlerin, tekrar mansûr ve muzaffer olacağını ilan ve telkîn etmiştir.

SELÇUKLU DEVLETİ’NE SADIK KALDI

Osmanlı’nın Anadolu beylikleri arasındaki faydasız boş çekişmelere karışmayıp batıya doğru fetih rûhuyle ilerleyip cihâd üzre olması, bu îlân ve telkîndeki samîmiyeti sergilediğinden Osman Gazi’nin etrafında sarsılmaz bir tevhîd hâlesi oluşturdu. İ’la-yı kelimetullah amacının kendisi için İslam’ın bir emri olduğu şuûrunda olan herkes, O’nun açtığı mukaddes bayrağın altına koştu. O sıralarda Moğol istilası ile dağılmış bulunan Selçuklu’nun ulemâ ve ümerâsı da Osman Gazi’nin yanına gelmiş ve kendisine bey’at etmişlerdir. Bunda son Selçuklu Sultanı’nın Osman Gazi’ye olan teveccühü de, rol oynamıştır. O, Osman Gazi’ye:

“–Oğul Osman Gazi! Sende saadet nişanları çoktur. Sana ve nesline alemde mukâbil yoktur. Benim duam, Allah’ın inayeti, Hazret-i Peygamber’in mucizâtı ve evliyanın himmeti seninledir.” iltifâtını yapmış ve i’lâ-yı kelimetullâh yolundaki muvaffakıyet ve gayretleri dolayısıyla O’na tuğ, alem, kılıç ve bir de ferman göndermişti.

Bunun içindir ki, Osman Gazi, Selçuklulara, onlar tamamen târih sahnesinden çekilene kadar bağlı kalmış ve hukûken bizzat Selçuklu Sultanı tarafından müstakil hâle getirilmesine rağmen böyle bir hareket içine girmemiştir. Bütün bunlar da göstermektedir ki, Osmanlı, Selçuklu Devleti’nin vâris-i tabîisi olmuştur.

OSMANLI DEVLETİ NE ZAMAN KURULDU?

Osman Gazi döneminin dikkat çeken en mühim husûsu, O’nun, devletin temelini manevi ve kalıcı esaslar üzerine kurmuş olmasıdır. O’nun çevresinde Edebali Hazretleri, Şeyh Mahmut, Dursun Fakıh, Kâsım Karahisârî, Şeyh Muhlis Karamânî, Âşık Paşa, Elvan Çelebi gibi ilim, îmân ve irfân sahibi has kimseler mevcuttu.

Devlet yapısında maneviyatın o kadar ehemmiyeti vardı ki Osman Gazi’nin Beyliği, 1299 yılında Karacahisar Kalesi’nin fethinden sonra Dursun Fakıh’ın Cuma namazındaki hutbesiyle tasdik olunmuştu.

OSMANLI’NIN PEYGAMBERİMİZLE AKRABALIĞI VAR MI?

Birçok rivâyete göre Edebali Hazretleri, “Evlâd-ı Resul”dendir. Osmanoğulları, anne tarafından böyle bir şeref ve şâna da nâil olmuşlardır. Böylece silsile ile anne tarafından Resûlullâh’a vâsıl olmuşlardır.