Hz. Peygamber (s.a.s.) ümmetini hangi konularda uyarıyor? Peygamber (s.a.s.) Efendimiz'den kurtarıcı uyarılar.
Âlemlere rahmet o şanlı nebinin varlığı, azâb-ı ilâhinin kaldırılmasına sebeptir Kur'an'ın beyanına göre. Nitekim Allah Teâlâ: "Sen içlerinde iken Allah Teâlâ onlara azâb edecek değildir. İstiğfar ettikleri sürece de Allah onlara azâb etmez" (el-Enfâl, 8/32) buyurmuştur. Allah Rasûlü rahmet peygamberi olması sebebiyle azâba engeldir. O yaşadığı sürece büyük bir eman ve güvence olduğu gibi, sünneti bâkî kaldıkça da öyledir. Çünkü Allah onu kulları için eman vesilesi kılmış, onunla kullarını azâbdan korumuştur.
Allah Rasûlü'nün sünnetinin ihyası ve yaşanılması, onun bizzat kendisinin yaşatılması demektir. Kur'an'daki "Bilmelisiniz ki Allah'ın Rasûlü içinizdedir, o birçok işlerde size uysaydı sıkıntıya düşerdiniz." (el-Hucûrât, 49/7) âyetine göre Allah Rasûlü uyulan olduğu sürece içimizde ve aramızdadır. Çünkü o uymak için değil, uyulmak için vardır.
Bu iki âyetten Allah Rasûlü'nün sünnetini yaşatmanın onu toplum içinde gerçekleştirmek demek olduğu, O'nun toplumun içinde varlığının ise azâb-ı ilâhinin def'ine vesile olacağı anlaşılmaktadır.
Hz. Ali'nin ilk âyetin tefsiriyle ilgili şöyle buyurduğu rivayet edilir: "Yeryüzünde iki rahmet güvencesi (eman) vardır. Birisi Hz. Peygamber'in bizzat kendisidir. Diğeri ise onun tâlim ettiği istiğfardır."
HZ. PEYGAMBER'DEN UYARILAR
Hz. Peygamber (s.a.) çağları kuşatan islâhî rahmeti sayesinde insanlığa son mesajlarını sunduğu Veda Hutbesinde kurtarıcı uyarılarda bulunmaktadır: "Bugün şeytan sizin topraklarınızda yeniden tesir ve hâkimiyet kurma gücünü ebediyyen kaybetmiştir. Fakat siz küçük gördüğünüz işlerde ona uyarsanız bu da onu memnûn edecektir. Dininizi korumak için bundan sakının."
Bilindiği gibi şeytan Allah'tan insanları saptırmak için izin istemiş ve kendisine bu izin verilmiştir. Şeytanla mücadelede bize en lâzım olan Rasûlün bıraktığı emanet; Allah'ın kitâbı ve kendisinin sünnetidir.
Allah Rasûlü, hadislerinde büyük bir nebevî firâset ve ilâhi mucize ile ümmetinin karşı karşıya kalabileceği bir takım fitne ve sıkıntıları önceden haber vermiştir. Hadis kitaplarının "Fiten" başlığı ile kaydettiği bu hususların büyük bir kısmı İslâm ümmetinin hatta insanlığın bugün karşı karşıya olduğu problemlerdir. Vahyin aydınlığında ve Rabbin taht-ı terbiyesinde yetişen şanlı Nebî'nin bu tür uyarılarını biz burada kısaca özetleyerek dikkatlerimizi oraya çekmek istedik. Genellikle "Bir zaman gelecek ki..." şeklindeki ifâdelerle başlayan bu hadisler asr-ı saâdeti ta'kîb eden dönemden itibaren başgösterecek fitneleri haber vermekte ve ümmete uyarılarda bulunmaktadır.
"Öyle bir zaman gelecek ki, kişi helâlden mi haramdan mı kazandığına aldırmayacak!" (Buharî, Büyû; 7) İslâm, hukuk-ı ilâhîden sonra hukuk-i ibad üzerinde çok durmuş ve kazancın helâl olmasını istemiştir. Çünkü yenilen lokma her zaman insanın davranışlarına etki eder. Haram lokma yasak davranışlara; yasaklanan fiiller de, haram lokmaya bâdî olur. Bu yüzden insanın boğazından geçen lokmasının helâl olması çok önemlidir. Helâl lokmayla beslenen vücuddan meşrû davranışlar sâdır olur. Halk arasındaki "Yılan çıktığı deliğe girer" sözü bu mânâyadır.
Günümüzde köşe dönmekten başka bir düşüncesi olmayan, bu yüzden haram-helâl demeden hortumlayan insanları gördükçe insan bu hadisin hükmünün zâhir olduğu zaman bu zaman mı diye düşünüyor.
"Öyle bir zaman gelecek ki okuma meraklı kurrâ çoğalacak; fakîhler ise azalacak ve bu sûretle ilim çekilip alınacak." Hakim, Müstedrek, (V, 504) Hasan Basrî hazretlerinin tarifine göre fakih: "Dünyaya değer vermeyen, âhirete yönelen, dinin emirlerine karşı basiret ve ince kavrayış sâhibi kimsedir." (Luma Terc. S. 19) Hadiste bu evsafı hâiz (fakîh) âlimlerin azalacağı anlatılıyor. Ünvan sahibi, bilgisi çok ama bilgileri boğazlarından aşağı inmeyen insanların bu sınıfa dahil olamayacakları açıktır. Nitekim bu hadisin devamında: "Daha sonra öyle bir zaman gelecek ki insanların okudukları boğazlarından aşağı geçmeyecek" buyurulmaktadır.
Allah Rasûlü ve ashâbı model bir islâmî hayatı yaşadılar ve talim ettiler. Onların islâmi yaşantıları sabah aydınlığı gibi sûretlerine ve siretlerine yansımış, Allah ile ilişkilerinde ihsan kıvamına, insanlarla ilişki ve muâmelede ise şefkat, merhamet tezahürü bir sevgi ve saygı ortamına dönüşmüştü. O modele göre yaşayan toplumlarda aynı nezaket hep varolagelmiştir. Bugün o modelden uzaklaştıkça ve insanların okuduklarımız kuvveden fiile dönüşmedikçe ortaya çıkan durum budur.
Bugün insanlar boğazlarından aşağı inmeyen bilgi ve okumalar sebebiyle islâmî ve insâni ölçülerini kaybettiler. Bu yüzden sanki şu hadis-i şerifin hükmü de zahir oldu: "Şiddetli bir şekilde yaklaşan fitne sebebiyle vay insanların hâline. İnsanlar mü'min olarak sabahlar da akşam kâfir oluverirler. İnsanlar dinlerini küçük dünya menfaati karşılığı değiştiriverirler. İşte öyle zamanda dinlerinde sâbit kalabilenler ellerinde kor ateşi tutanlar gibidirler." (İbn Hanbel, Müsned, II, 390)
İnsanların sadece maddî ilişkilere önem verdiği, bütün hayatlarını buna göre tanzim ettiği dönemler işte böyle zamanlardır. Allah Rasûlü hadîs-i şeriflerinde "insanların sadece dinar ve dirhemden konuşacağı zamanların geleceğini" de haber veriyor. (bk. İbn Hanbel, Müsned, IV-133)
Ticari ilişkilerde güvenin sarsıldığı, dini hassasiyetlerin kaybolduğu bir dönem. Allah Rasûlünün büyük mücadelelerle kaldırdığı riba, faiz muamelelerinin, yeniden toplum gündemine oturduğu bir çağ. Allah Rasûlü böyle bir zamanın geleceğini hem de toplumun bütün kesimlerini müthiş bir şekilde etkileyeceğini şu ifadelerle anlatmaktadır: "Öyle bir zaman gelecek ki bütün insanlar ribâ ile iş yapacak. Ondan sakınanlar dahi tozuna bulaşmak durumunda kalacaklar."