Efendimiz Zeyneb Binti Cahş vâlidemizle evlendiği gün, Hz. Âişe’den başlamak üzere hanımlarının odalarını birer birer dolaştı ve:

- “Allah’ın selâmı ve rahmeti üzerinize olsun, Ehl-i Beyt!” diye selâm verip hatırlarını sordu. Herbir hanımı:

- Allah’ın selâmı ve rahmeti senin de üzerine olsun. Eşini nasıl buldun? Allah mübarek etsin, diye onu tebrik ettiler (Buhârî, Tefsîru sûre (33) 8).

Bu ve benzeri hadisleri bir yana koyan şiîler, Ehl-i Beyt’in Hz. Ali, Hz. Fâtıma ve oğulları Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin ile onların nesillerinden gelen kimseler olduğunu ileri sürerler. Dayanakları da şu hadistir:

Bir sabah Peygamber aleyhisselâm siyah yünden yapılmış nakışlı bir örtüye (abaya) bürünüp evden çıktı. Yanına sırasıyla Hz. Hasan, Hz. Hüseyin, Hz. Fâtıma ve Hz. Ali geldiler. Hepsini de örtünün içine aldıktan sonra Ahzâb sûresinin 33. âyetini okudu:

“Ey Ehl-i beyt! Allah Teâlâ sizden günahı gidermek ve sizi terte-miz yapmak istiyor” (Müslim, Fezâilü’s-sahâbe 61).

Sahîh-i Müslim’de yer alan bu hadis de sahihtir. Sadece bu hadise sarılıp Ehl-i Beyt’in Ehl-i abâ da denilen Hz. Peygamber ile bu dört kişiden ibaret olduğunu söylemek ve güvenilir diğer hadislere değer vermemek nasıl doğru olabilir? Mâdemki yukarıdan beri zikrettiğimiz hadislerin hepsi de sağlam ve sahih hadislerdir; şu hâlde bu rivayetlerin hepsini bir arada düşünmek ve Resûl-i Ekrem Efendimiz’in Ehl-i Beyt’inin:

Bütün hanımları,

Kızı Hz. Fâtıma,

Torunları Hz. Hasan ve Hüseyin ile

Amcası Hz. Abbas ve amcazâdeleri Hz. Ali, Akîl ve Ca`fer’in ailelerinden ibaret olduğunu kabul etmek gerekir.

Ehl-i Beyt, bu ümmete Peygamber emanetidir. Onları sevmek, saymak, sevilip sayılmalarını temin etmek her mü’minin görevidir.

Efendimiz sadakayı malın mânevî kiri saydığı için onu hem kendisi yememiş, hem de soyundan gelenlerin yemesini doğru bulmamıştır. Soyuna sadakayı haram kılarken Resûl-i Ekrem Efendimiz’in birinci plânda düşündüğü husus şu olmalıdır: Kendisi vefat ettikten sonra ümmeti onun soyuna büyük değer verecek ve onların ellerini sıcak sudan soğuk suya vurmalarını istemeyecekti. Belki onlardan bazıları Hz. Peygamber’in soyundan gelmiş olmayı kötüye kullanacak, halkın sırtından geçinmek isteyecekti.

Âyet-i kerîmede belirtildiği üzere bütün peygamberler ümmetlerinden maddî çıkar beklememişler, mükâfatlarını Allah’dan umduklarını söylemişlerdir. Hayatı boyunca halktan menfaat ummayan, tam aksine elinde avucunda ne varsa insanlara dağıtan Resûl-i Ekrem Efendimiz, soyundan gelenlere sadakayı yasaklamak suretiyle, onların Peygamber yakını olmayı kötüye kullanmalarına imkân vermemiştir.

Hadisten Öğrendiklerimiz

  1. Peygamber aleyhisselâm bize iki emânet bırakmıştır. Bunlardan biri Kur’ân-ı Kerîm’dir. Yaşadığımız sürece onu kendimize rehber edineceğiz. Buyruklarına uyup yasaklarından uzak duracağız.
  2. Kur’an’a sarılan müslümanlar yükselmeye devam eder. Kur’an’a uygun yaşamayanlar perişan bir hayat sürerler.
  3. Peygamberimiz’in bıraktığı ikinci emânet, onun Ehl-i Beyt’idir. Eh-l-i Beyt’i Peygamberimiz’in hâtırası diye her zaman sevip sayacağız.
  4. Ehl-i Beyt’ten olanlar, hiç kimseden sadaka kabul etmezler.