Sevgili okurlar! Yüce Rabbimiz insanın sosyal ve toplumsal hayatını düzenleyip koruma altına almıştır. İnsanoğlunun akıl, can ve mal konularında rahat ve güvenli bir hayat sürmesi için gerekli tüm tedbirleri almıştır. İnsanlığın iktisadi anlamda da huzurlu ve emniyetli bir yaşam sürebilmesi kanunlar ve hükümler ortaya koymuştur. Muamelat ve alış-veriş noktasında faydamıza tüm hüküm, tedbir ve yasakları ifade etmiştir. Biz de bu yazımızda inşaallah, ekonomi alanında toplumun yararı amacıyla yasaklanan Faiz ve türevlerini ve Dinimizin bu faiz belasına nasıl baktığını anlatmaya çalışacağız.
İslam Dini iktisadî hayatın düzenlenmesinde alın teri ve el emeğine çok büyük bir önem verir. Alış-verişin helal, faiz ve tefeciliğin haram olduğu belirtir. İslam’ın faizi haram kılmasındaki amaç, emeğe, paraya ve sermayeye verdiği değerinin yanında, bunların ekonomik hayata aktif olarak katılmalarındaki kazancın teminine yöneliktir. Bununla birlikte ticaret, miras hukuku ve benzeri birçok konuda olduğu gibi Kur’ân-ı Kerim’in faiz konusuna da duyarsız kalmadığı açıkça görülmektedir. İslam dini, fert ve toplumun ekonomik hayatını derinden olumsuz etkileyen bu uygulamayı yasaklamıştır. Kuran-ı Kerim’de şöyle buyrulur: “Faiz yiyenler, ancak şeytanın çarptığı kimsenin kalktığı gibi kalkarlar. Bu, onların, “Alış veriş de faiz gibidir” demelerinden dolayıdır. Oysa Allah alışverişi helal, faizi haram kılmıştır. Bundan böyle kime Rabbinden bir öğüt gelir de (o öğüte uyarak) faizden vazgeçerse, artık önceden aldığı onun olur. Durumu da Allah’a kalmıştır. (Allah onu affeder.) Kim tekrar (faize) dönerse, işte onlar cehennemliklerdir. Orada ebedi kalacaklardır.” Bakara, 2/275. buyurularak miktarı ne olursa olsun faiz mutlak olarak yasaklanmıştır.
Öncelikle şunu ifade edelim ki, bu âyet-i kerimede İslam öncesi Araplar arasında var olan bir uygulamaya işaret edilmektedir. Şöyle ki, müşrikler, vadesinde ödenemeyen borca yüksek faizler tahakkuk ettirerek vadeyi uzatırlar, böylece alınan borç kısa zamanda kat kat artardı. Türkçemizde “tefecilik” deyimiyle de ifade edilen “kat kat faiz yeme” yasağının, Müslümanların Uhud Savaşı’ndaki yenilgilerinden bahseden ayetlerden sonra zikredilmesi düşündürücüdür ve bunun bir hikmeti olmalıdır. Başlangıçta galip durumda olan Müslümanların Uhud’da yenilgiye uğramalarının en önemli sebebi, bir kısım Müslümanların henüz zafer kesinleşmeden ganimet toplamaya başlamalarıdır. Dolayısıyla, mala olan düşkünlükleri, kazanmak üzere oldukları zaferi yenilgiye çevirmiştir. Diye bir ayette de yüce rabbimiz, “Allah, faiz malını mahveder, sadakaları ise artırır (bereketlendirir). Allah hiçbir günahkâr nankörü sevmez.” Bakara, 2/276. diye buyurmaktadır.
Zenginlik bireysel olmaktan çok toplumsallaştığı zaman, zenginlikten asıl maksat hasıl olur. Günümüzde her ne kadar Bankacılık sistemi ticari hayatın kaçınılmaz bir olgusu olarak algılansa da Bankaların uyguladığı faiz oranlarının yüksekliğinin ekonomik dengenin bozuk olduğuna, faiz oranların düşüklüğünün ve sıfıra yakın olmasının da ekonomik dengelerin sağlıklı olduğuna iktisad alimleri hükmetmektedirler. Bu açıdan İslam dininin faiz ve faize dayalı uygulamaları yasaklamasının doğruluğu tescil edilmiş olmaktadır.
Dilerseniz şimdi de faizle ilgili olarak peygamber efendimizin (saallallahu aleyhi vesellem) o güzel hadislerine kulak verelim. Amr İbnu'l-Ahvas (ra) anlatıyor: "Hz. Peygamber (sav)'in Veda Haccındaki (konuşmasını) dinledim O, şöyle diyordu: "(Biliniz ki), câhiliye devrindeki bütün ribâlar kaldırılmıştır. Sadece verdiğiniz ana parayı alacaksınız. Böylece ne zulmetmiş olacaksınız ne de zulme uğramış olacaksınız.” Ebu Dâvud, Büyû (3334). Mücahid anlatıyor: “Ben İbnu Ömer (ra)'le beraberdim. Ona bir kuyumcu gelerek: "Ey Ebu Abdirrahman! Ben altın işliyor ve bunu kendi ağırlığından fazla altınla satıyorum. Böylece ona harcadığım el emeği miktarında fiyatını artırıyorum" dedi. İbnu Ömer, onu bu işten yasakladı. Kuyumcu aynı meseleyi birkaç defa tekrar etti. Her seferinde İbnu Ömer, onu bu işten yasakladı ve son olarak da şunu söyledi: “Dinar dinarla, dirhem dirhemle satılır. Aralarında fazlalık olamaz. Bu, Peygamberimizin bize vasiyetidir, biz de size vasiyet ediyoruz”. Muvatta, Büyû 31; Nesâî, Büyû: 46.
Kuşkusuz, mal Allah’ındır. Bize emanet olarak verilmiştir. Bu sebeple malı kazanırken de harcarken de Allah’ın rızasına uygun davranmamız gerekir. Esasen kıyamet gününde hesaba çekileceğimiz şeylerden biri de malı nereden kazandığımız ve nereye harcadığımız hususudur. Müslüman olarak bizlerin hak edilmemiş bir kazanç olan faizden uzak durmamız gerekir. Bazı günahlar vardır, zararı yalnızca o günahı işleyene olur. Faiz ise, böyle değildir. Faizin sosyal ve ekonomik hayatta sebep olduğu pek çok zarar ve olumsuz sonuçları vardır. Her şeyden önce faiz, karşılığı olmayan bir kazançtır. İnsanların malları canları gibi dokunulmaz olduğundan bir başkasının malının karşılıksız olarak alınması zulümdür. Yatırımların dengeli ve faydalı dağılımını olumsuz etkileyen faiz enflasyonu körüklemekte, fiyatların artmasına sebep olmaktadır. Dolayısıyla, faizin yaygın olduğu toplumlarda zenginler daha zengin, fakirler de daha fakir hâle gelmektedir. Diğer bir ifadeyle faiz gelir dağılımında yol açtığı haksızlık sebebiyle fert ve toplum olarak zayıfların güçlü ve zengin olanlar tarafından sömürülmesine, insanların iflasa sürüklenmesine ve sonuç olarak da ocakların sönmesine sebep olmaktadır. Yoksulu daha da yoksullaştırarak insanların var oluş temellerini yıkan faiz, karşılıklı yardım, dayanışma, sevgi, merhamet ve şefkat gibi insani hasletleri yok ederek, bencil insanların türeyebileceği bir zemin hazırlamaktadır. Faizciliğe müptela olan insanlar, kazanmayı tek hedef hâline getirerek ömürlerini bu yolda tüketmektedirler. Bu gidiş öyle bir hâl almaktadır ki, sonuçta sömürünün had safhaya ulaşmasıyla, hem ülke içinde hem de ülkeler arasında iç ve dış barış da tehlikeye düşebilmektedir. Faizin olmadığı yerde insanlar, yardımlaşma ve dayanışma içinde olurlar. Birbirinin ihsan ve ikramından mahrum olmazlar. Herkes alın teri ile geçinir.
Faizin olduğu yerde insanlar bencil olur. Yardım ve merhamet duyguları azalır. Fakir ezilir, sömürülür. Faiz, malın telef olmasına neden olur. Zengin-fakir arası iyice açılır. Sosyal felâketler artar. Toplumda adalet dengesi bozulur İnancımızda faydalı olmak esastır. Peygamberimiz: ‘‘İnsanların en hayırlısı, insanlara en çok faydalı olandır’’ buyurmuştur. İnsana zarar vermemek vaciptir. Faiz, insanı bencilleştirir. Toplumda hayır, hasenat azalır. Faizde alın teri yoktur, emek yoktur, risk yoktur. Servetin belirli ellerde toplanmasına neden olur. Kardeşin kardeşe el uzatması, yardımda bulunması, derdiyle dertlenmesi kardeşliğin gereğidir. Müslüman olarak yalnızca, faiz ve tefecilikten kaçınmakla dinî ve insani görev ve sorumluluğumuzu yerine getirmiş olamayız. Karz-ı hasen (borç verme) müessesesini işleterek faizci ve tefecilerin eline düşmüş olanları içinde bulundukları zor durumdan kurtarmak da bir o kadar görevdir bizim için.