Tufeyl bin Amr'ın Müslüman oluşunun ibretli bir macerası vardır. İslâm'la şereflenişinde ve İslâm'ı tebliğde gösterdiği gayrette bizleri kendimize getirecek güzellikler doludur. Bu macerayı bizzat kendisi şöyle anlatır:
"Bir gün Mekke'ye geldim. Mekke eşrafı beni karşılayıp misafir ettiler. Ziyafetler verdiler. Bu arada Kureyş ileri gelenleri başlarındaki sıkıntıdan söz ederek bana; "Tufeyl şehrimize hoş geldin. Fakat derdimiz büyük, içimizden bir adam çıktı. Peygamber olduğunu söyleyerek babayı oğuldan, kardeşi kardeşten, karıyı kocadan ayırmaya başladı. Sihirli sözleri var. Aman bu adama yaklaşma! Bizim başımıza gelenin senin kavminin de başına gelmesinden korkuyoruz. Onunla asla konuşma ve ondan bir şey dinleme. Aksi halde seni de büyüleyebilir." dediler.
Bu tuhaf sözler karşısında ona yaklaşmamaya ve konuşmamaya, hatta ondan bir şey dinlememeye karar verdim. Ertesi gün Kabe'yi ziyarete giderken orada onun sözlerini duymamak için de kulaklarıma pamuk tıkadım. Kabe'ye vardığımda Muhammed'in (s.a) Kur'an okuduğunu gördüm. Görünüşü beni etkiledi. Okuyuşu da adeta büyüledi ve kendi kendime: 'Yahu ben iyiyi kötüden ayırmaktan aciz bir adam mıyım da böyle kulak tıkıyorum? Niçin bu adamın söylediklerini dinlemiyorum? Sözün iyisini kötüsünden ayıracak bir kudrete sahibim. Onun söylediği güzelse takdir ederim, değilse aldırış etmem" diye düşündüm. Sonra kulağımdaki pamukları çıkarıp attım. Bundan sonra şair Tufeyl bin Amr'ın gönlünde şimşekler çakmaya başlar. Şimdiye kadar böylesine güzel bir söz duymadığını düşünen Tufeyl bin Amr, ruhunu o güzel sözlere açar. Kur'an-ı Kerim'e hayran kalır. Sonra da iki cihan güneşi Efendimiz'in peşine takılır, evine varır. Mekkelilerin kendisini nasıl korkuttuklarını, neler söylediklerini ve kendisinin neler yaptığım bir bir anlatır. Müslüman olmak istediğini söyler. Kelime-i Şehadeti getirir ve ebedî kurtuluşa erer.
NUR SAÇAN SAHABİ
Tufeyl bin Amr (r.a.) bir müddet Mekke'de kalır. İslam'ı öğrenir, Kur'an'dan inen ayetleri ezberler. Kabilesini, annesini, babasını, hatırlar. Kendisi kurtulmuştur ama, onlar hala küfrün karanlığında bocalamaktadır. Bu saadeti onlarla birlikte tatmak ister ve Resulullah sallallahu aleyhi vesellem- Efendimize:
-Ya Resulallah! Yarın kabileme dönüp onları İslam'a davet etmek istiyorum. Kavmim arasında sözüm dinlenir. Umarım Rabbim onlara da hidayet nasib eder. Yalnız sizden bir istirhamım var. Allah'a dua et de, bana işimi kolaylaştıracak bir alamet versin, der. Resul-i Ekrem (s.a.) Efendimiz de: "Ey Allahım! Onun için bir ayet, alamet ihsan et" diye dua buyururlar.
Tufeyl (r.a.) kabilesinin yolunu tutar. Köyüne yaklaştığında hava kararmıştır. Birden alnının ortasında bir nur peydah olur. Bu onun İslâm'ı kolayca yaymak için istediği alamettir. Allah'a şükreder. Fakat bunun halkı tarafından hastalık zannedileceğinden korkar. Bu endişe ile: "Allahım! bu nur başka bir yerde görünsün" diye yalvarır. Işık yer değiştirip kırbacının ucuna gelir. Eve varınca ilk önce ihtiyar babasıyla karşılaşır. Ona der ki:
-"Benden uzak dur baba! Ben artık senden değilim. Sen de benden değilsin." Babası onun bu sert tavrına hayret edip şaşırır.
- Niçin oğlum? der. O da:"Ben Müslüman oldum. Muhammed'in (s.a.) dinine girdim." deyince babası:"-Yavrum! Senin dinin benim de dinimdir. Sen hangi dinden isen ben de o dini isterim." der. Tufeyl yine sert bir şekilde:"Öyleyse git, yıkan, temiz bir elbise giyerek gel de bana öğretilenleri sana öğreteyim der. Gidip yıkanıp gelen babası kelime-i şehadet getirerek Müslüman olur. Annesi ve karısıyla da aynı şekilde konuşur. Onlar da yıkanıp gelir ve Müslüman olurlar.
Tufeyl aynı eda ve tavırla ertesi gün Devs halkını toplar. Onlara İslâm'ı anlatır. Fakat çevresine kimseyi toplayamaz. Günlerce, haftalarca uğraşır, İslam'a kimseyi kazanamaz. Halkına karşı nefret dolu olarak tekrar Mekke'ye döner. Sevgili Peygamberimizin yanına gider. Devsiilerin İslamiyet'i kabul etmediklerini, Allah'a ve Resulüne karşı geldiklerini, zina ile faizle uğraşıp durduklarını anlatır. Sonra da:"Onlara beddua et ya Resulullah!" diyerek sözünü bitirir.
Rahmet Peygamberi Efendimiz Kabe'ye dönerek, ellerini kaldırır; "Allahım! Devs halkını doğru yola ilet! Onları İslam'a getir." diye dua ederler. Sonra Tufeyl'e (r.a.) dönerek:
"Şimdi kavmine dön! Onları İslam'a davet et ! Ama kendilerine yumuşak davran." buyururlar.
Tufeyl (r.a.) kabilesine dönünce daha bir şefkatle, merhametle halkına yaklaşmaya başlar. Aradan aylar, yıllar geçer Tufeyl (r.a.) yılmadan, kızmadan, halkına İslâm'ı anlatır. Bu arada Allah Resulü (s.a.) Medine'ye hicret etmiş, Bedir, Uhud, Hendek savaşları yapılmıştır. Resul-i Ekrem'in (s.a.) Hayber Fethi ile meşgul olduğu sıralarda Tufeyl (r.a.) de Devs'ten seksen aile ile birlikte Medine'ye hicret ederler. Yanında kabilesinden ve meşhur sahabîlerden Ebu Hureyre (r.a.) de vardır. Hayber'in fethine beraberce katılırlar.
ZÜLKEFFEYN PUTUNU YIKAN SAHABİ
Tufeyl (r.a.) Mekke Fethinde Fahr-i Kainat (s.a.) Efendimizin maiyyetlerinde bulunur. Sevgili Peygamberimizden Devslilerin tapındıkları zülkeffeyn adındaki putu yakmaya göndermesi için ricada bulunur. Resul-i Ekrem Efendimizin izin vermesi üzerine kendi halkından bir grupla beraber putu yakmaya gider. Herkes Tufeyl'in çarpılacağını gözlerken Tufeyl onların gözleri önünde: "Ey Zülkeffeyn! Ben sana tapanlardan değilim. Bizim doğumumuz seninkinden daha öncedir. Ben senin içine ateş doldurdum." diye şiir söyleyerek putu yakar. Böylece Devs kabilesindeki şirk kalıntılarını ortadan kaldırmış olur. Putlarının acizliğini ve kendisine yapılan zararı dahi önleyemediğini gören halkının tümü Müslüman olur. Bugünkü insanlığın da Tufeyl bin Amr ed-Devsi (r.a.) gibi vefakar, fedakar, cömert ve kahraman yiğitlere ne kadar ihtiyacı var.
Resulullah'ın (s.a.) vefatına kadar yanından hiç ayrılmayan Tufeyl bin Amr ed-Devsi (r.a.) Hz. Ebubekir (r.a.) zamanında yalancı Peygamberlerden Tuleyha üzerine gönderilir. Onun işini bitirince Müseyleme üzerine gönderilir. Oğlu Amr ile birlikte savaşırken 633 m. senesinde şehit olur.
Rabbimizden şefaatini niyâz ederiz.