Bu büyük felaketti yazmak istiyorum ama saatlerdir nasıl yazı yazayım yazıya nerden nasıl başlayayım inan bilemiyorum. Türkiye olarak ağladık hepimiz aynı acıyı duyduk korktuk. Asrın felaketi olarak bizleri derinden etkileyen Kahramanmaraş Pazarcık ve Elbistan depremleri insanların depremde ne kadar aciz, çaresiz, plansız, programsız ve organizasyonsuz olduğunu ve önceki depremlerden sanki hiç ders çıkarmadığımızı gördük.

        Birinci günden sonra depremin ne kadar büyük bir etkisinin olduğunu, geniş bir alanı etkilediğini ve asrın felaketi olduğunu görebildik, tabii ki benim gibi o depremi yaşayanlar ilk saniyede etkisini korkusunu gördük. Ama yıkılan, hasarlı, işyeri daha geniş olsun prim yapsın kirası yüksek olsun diye kolunu kesilmiş binaları, zemin etüdü yapılmamış binaları, kolonların içine çimento yerine taş toprak kağıt dolu gördükçe kahrolduk, yıkıldık, utanması gereken utanmaz fırsatçıların, rantçıların, namussuzların, krizi fırsata çeviren açgözlülerin, hile hurdacıların, cahillerin yerine biz insanlığımızdan utandık. Biz ağladık biz yandık biz ölmekten beter olduk. Gördük ki asıl deprem değil binalar öldürür. O öldüren binaları yapan insanlıktan nasibini almamış cahil açgözlü insanlarmış. Türkiye adeta bir oldu(alanda bir olduk ama sanalda olamadık maalesef), büyük felakete odaklanıp Türkiye’nin dört bir tarafından yardımlar ve destek için seferber oldular. Ama bence oluşabilecek doğal afetlerde hemen hızlı ve ivedi şekilde tek bir elden organize planlama yapılsa daha doğru ve sağlıklı bir sonuç alınabilir. Yani bir Afet bakanlığı kurulsa Afad, kızılay yardım etmek isteyen tüm STK’lar hayırseverler, ahbaplar bu Afet bakanlığına bağlı olurlarsa tek bakanlıktan bir plan program koordine yapılsa daha iyi olmaz mı? Çünkü ilk saniyeden itibaren kimin ne yapacağı belli olursa yalan yanlış haberler yayılmaz ve provokatörler başarılı olmazlar kötü amellerine ulaşamazlar.

      Depremler konusunda yetkililer derhal önlem almalı gördüğümüz kadarı ile katı önlemler alınıyor. Denetimler devam etmeli ucu kime dokunursa dokunsun sorumlulara cezai müeyyideler ivedi ve en ağır bir şekilde uygulanmalı bir daha öyle işlere kimse tevessül dahi etmesinler, birkaç gün sonrada delil yetersizliğinden de kimse yararlanmasın. Yıkılması gereken ne kadar bina varsa yıkılmalı, yerlerine TOKİ tarafından veya TOKİ denetiminde depreme dayanıklı binalar yapılmalıdır. Ve bu binalar temel atılır atılmaz her aşaması denetlenmeli ve kayıt altına alınmalı. Çarpık kentleşmeye bir an önce son verilmelidir. Her önüne gelen parası olan veya işi yeteneği olmayan kişiler müteahhit olmaya haiz olmasınlar. Unutmayalım ki bir deprem, bir ülkeye bir savaştan bile daha çok zarar verebilmektedir. Yapı Kontrol ekipleri, mimarlar ve mühendisler denetimlerini deprem yönetmenliğe standartlara uygun yapsınlar. Eğer istersek deprem kayıplarını en aza indirebiliriz. Tüm yetkililerin ve halkın bu konuda bilinçli olması gerekiyor. Lütfen deprem ile ilgili tüm tedbirleri alalım, bilinçlenelim aklımızı kullanalım. İyi ve ahlaklı mühendisler yetiştirelim. Fırsatçılara da fırsat vermeyelim.

       İlahiyatçı Nihat Hatipoğlu bile kader, mukadderat anlayışına isyan etti ve şöyle dedi: “Bu yapıların iznini veren, kolonları kıran, yanlış malzeme kullanan, katil hükmündedir İslam dininde, zalimdirler.

Bilim adamlarının, işin uzmanlarının sözü, bizim için dini bir emir gibidir. Geçmişte dinlemediğimiz için bunlar başımıza geldiyse buna kader demeyeceğiz. Kader bu değil. Kader akıllı düşünmektir. Kader tedbir almaktır. ‘Akıldan daha büyük tedbir yoktur’ diyor sevgili peygamberimiz.

TOKİ binaları ayakta kalıyor. Yeni binalar yıkılıyor. Kolonlar kesiliyor. Demek ki hile hurda var. Bunların hesabını öyle bir sormalıyız ki bir daha böyle bir şeye tevessül edemesinler.

  

Bugün bize kendi menfaatini toplumun menfaatinin önüne koymayan bilinçli insan gibi iyi insanlar lazım.

    Allah'ım biz mesajı aldık, dersimizi çıkardık ülkemizin ve dünyanın hiçbir yerini açlık, susuzluk, deprem ve benzeri afetler ile imtihan etme... Amin.